Yukarıdaki başlık, Mısırlı din bilgini ve hukukçusu Muhammad Said Al Ashmawy'nin 1987'de Arapça, daha sonra da "İslamisme contre L'İslam=İslam'a karşı İslamcılık" başlığı ile Fransızca yayınlanan inceleme eserinin adıdır. Yazarın bu eserinin başında vurguladığı üzere; "Allah, İslam'ın bir din olmasını istemiştir. Ama insanlar, onu siyasete alet yapmağa kalkıştılar... Dini siyasete alet etmek ise, dini bitmez tükenmez savaşlara, partizanca bölünmelere ve yeni arayışlara dönüştürmek anlamına gelir." Hal böyle iken ve Kur'an'da "Dinde zorlama yoktur" esasını bildiren Bakara Suresi'nin 256. Ayetine rağmen, son yıllarda, sözde İslam Dini adına yapılan şiddet ve terör eylemlerine tanık oluyoruz. Nitekim, Batı medyası yıllardan beri "İslamic Fundamentalism=İslamcı Köktencilik" başlığı ile verdiği haberlerde Lübnan'daki ve Türkiye'deki "Hizbullah", Cezayir'deki "Silahlı İslamcı Grup" Mısır'daki "Gamaa al-İslamiya" ve nihayet 11 Eylül 2001 günü ABD'deki terörist eylemlerden sonra Usame bin Ladin'in ve el Kaide gibi örgütlerin saldırılarını dile getirmektedir. Oysa, din adına her türlü zorlamayı reddeden İslâmiyet ile şiddet taraftarı "Eylemci Köktencilik" arasında hiçbir ilgi olamaz. Batı medyasının "İslami Köktencilik", "İslamcılık" ve "Siyasal İslam" deyimleri ile adlandırdığı ve sözde din adına girişilen bu terör ve şiddet eylemlerini, tarihte İslam dünyasında menfaat, siyaset ve cehalet gibi faktörlerle üretilen "Sapık Öğretiler"de aramak gerekir. Siyasî İslam'ın "Fundamentalism" teorisinin başlangıcını, 1930'larda edebî eleştirmen olan ve fakat daha sonra Mısır'daki "Müslüman Kardeşler" örgütünün eylemcisi olarak hapsedilip, 1966'da idam edilen Sayyid Qutb (Seyyit Kutup)'un fikirlerine bağlamak yanlış olmaz. Qutb, çoğunu hapishanede yazdığı kitaplarında insanlar önüne "İslam" veya "Modern Stildeki Cahiliye" arasında seçim yapmak önerisini artırarak ve bu sözleri ile Avrupa ile ABD'nin endüstrileşmiş toplumlarını, İslam'dan önce Putperest ve göçebe Arabistan'ın Cahiliye dönemine benzetmektedir. Ne var ki, Sayyid Qutb'dan da önce, bu yönde çağdaşı Hindli Maudoodi (Mevdudi), Orta Çağ'daki ilahiyatçı ibn Taymiyya (ibn-i Teymiyye) ve nihayet 18. Yüzyılda Muhammad ibn Abdal Wahhab (Abdul Vehhab) gibi ilahiyatçıların buna benzer fikirler ortaya attığını ve fakat bunlar arasında özellikle Qutb'un, "Müslüman Kardeşler" ile eskiden ilgisi olan bin Ladin ile yardımcısı Ayman al-Zavahiri dolayısı ile bugün kendi kendilerine "İslamcı" diyen teröristlerin düşüncesini etkilediğini ve Qutb'un 1950'lerde ve 1960'larda İslam'ın düşmanı olarak ilan ettiği kapitalizm ve bireyselciliğe, bunların bugün "Küreselleşme"yi de eklediklerini görüyoruz. Başbakan Tayyip Erdoğan, haklı olarak "İslâm, terör kelimesinin başına konulan bir sıfat olamaz" diyor. Ne var ki, bu insanlık dışı eylemleri yapanlar, bunları İslâm dini adına yaptıklarını ileri sürdükçe, bu örgütlerin ve mensuplarının üzerine gitmekten başka çare kalmıyor. Nitekim, 15 ve 20 Kasım 2003 günlerinde İstanbul'daki bombalı intihar saldırısı ile ilgisi tespit edilenlerin, yargı önünde hesap verdiklerini biliyoruz. ..... Not: Bu yazı, El Kaide'nin İstanbul Kartal'daki ve Madrid'deki saldıları üstlenmesinden önce yazılmıştır. İ.G