Bosnalı Müslümanların 78 yaşındaki lideri Aliya İzzetbegoviç'in 19 Ekim 2003 günü vefatı üzerine, dünya ve Türk medyasında kendisi hakkında bir çok yazıların yayınlandığını görüyoruz. İzzetbegoviç'in hayatındaki ve yazılarındaki en büyük çelişkisi, Bosnalı Müslümanların, Sırplarla ve Hırvatlarla paylaştığı topraklarda, onların kimliğini arttıracak "Milli" ve "Laik" bir devlet kurma özlemlerine karşı çıkarak ve Müslümanlığın Fas'tan Semerkand'a kadar uzamasından esinlenerek, Pan-İslamist bir politika izlemesi olmuştur. Ne var ki, İzzetbegoviç'in Pan-İslamizm'i, gazetemiz yazarlarından Mehmet Oruç'un 7 ve 8 Kasım tarihli köşe yazılarında çok güzel olarak anlattığı gibi, hayranı olduğu Pakistan'ın milli şairi Muhammed İkbal (1877-1937)'i ve İkbal gibi düşünenleri takiben "Akla göre, zamana göre İslam" ekolünü yani reformcuları izlemiş, bu da Bosnalı Müslümanlardan bir kısmının inanışlarına ters düşerken İzzetbegoviç'in bu Pan-İslamist vizyonu, Bosna'daki fanatik Sırplı Ortodoksların ve Katolik Hırvatların kanlı tepkisine yol açmıştır. Nitekim, Bosna üzerine çıkan uyuşmazlığın ve kanlı olayların en az 100.000 Müslümanın ölümüne yol açtığını ve 2 Ağustos 2001 günü Birleşmiş Milletler Mahkemesinin Bosnalı Sırp General Radislav Kristiç'i 1995 yılında Srebrenica mevkiinde kitle halinde 7000'den fazla Müslümanı öldürmek sureti ile işlediği "Soykırım" suçundan mahkum ettiğini hatırlıyoruz. Doğrusunu isterseniz, İzzetbegoviç'in Pan-İslamist vizyonu "dinin akla, zamana göre yorumlanması düşüncesine, yani kendi aklına göre bir İslam'ı savunma" esasına dayandığı için, hem İslam dininden bir sapma oluşturmuş, hem de genç yaşlarda kurduğu "Genç Müslümanlar" örgütü ve 22 yaşında yayınlamağa başladığı "Mücahid" adlı dergi ve özellikle, daha sonraki yıllarda oluşturduğu siyasi partinin "Ülkemizde, itikadımızla" sloganı ve bazı mensuplarının İslam şehitlerini sembolize eden başlarındaki bantlar ve beyaz üniformaları, bölgedeki Hıristiyanları ürkütürken, Sırplı fanatiklere, Bosnalı Müslümanlar'a saldırmak ve onları katletmek bahanesini oluşturmuştur. İzzetbegoviç'in Hırvat Franjo Tudjman ve Sırp Slobodan Miloşeviç ile Bosna'daki iç savaşa son veren 1995 tarihli Dayton andlaşmasını müzakere ettiğini ve bunun sonucu olarak "Bosna ve Hersek" adını taşıyan, %40'ı Sırp, %38'i Müslüman, %22'si Hırvat olan üç etnik gruptan oluşan ve başkenti Saraybosna olan ve cumhurbaşkanları rotasyonla değişen bir cumhuriyetin kurulduğunu görüyoruz. Ne var ki, Bosnalı Müslumanlara özgürlük, demokrasi ve hatta kısmen refah getiren bu devlet İzzetbegoviç'in Pan-İslamist vizyonunu karşılamadığı için Bosnalı lider buna üzülmüş ve hayal kırıklığı içinde hayata veda etmiştir. Merhum Aliya İzzetbegoviç'in bu hayat serüvenini izlerken, memleketimizde milliyete dayalı "Milli Türk Devleti" kuran ve fakat bazı terörist sapıkların yaptığı gibi İslam dinini kendi aklına göre yorumlamak yerine, ülkemizde "Dindar Millet-Laik Devlet esasını gerçekleştiren Mustafa Kemal'in büyüklüğünü bir kez daha takdir etmemek imkânsızdır. Gerçekten Atatürk, 5 Kasım 1925 günü Ankara Hukuk Mektebi'ni açış nutkunda özetle sunları söyler: "Türk İnkılâbı nedir?.. Milletin varlığının devamı için fertlerin arasında düşündüğü ortak bağlılık, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş yani millet, dinî ve mezhebî bağlılık yerine 'Türk Milliyeti' bağı ile fertlerini toplamıştır."