Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin, 11 Eylül 2001'de ABD'de meydana gelen terörist saldırılardan hemen sonra, ABD ile ilişkilerini düzeltmek ve Libya'ya uygulanan Birleşmiş Milletler yaptırımlarını kaldırarak, 30 yıllık bir aradan sonra ABD elçisinin başkent Trablusgarb'a dönüşünü sağlamak için büyük çabalar sarfettiği göze çarpmaktadır. Gerçekten, 11 Eylül 2001 İntihar Saldırılarından hemen sonra Kaddafi, bu saldırıları 'Dehşet verici' olarak nitelemiş ve ABD'nin misillemesinin bir 'Meşru Müdafaa Eylemi' olduğunu söylemiştir. Diğer taraftan, Libya'nın Usame bin Ladin'in Filipinler'deki müttefikleri ve özellikle Abu Sayyaf grubu hakkında ABD'yi bilgilendirdiği, buna mukabil ABD'nin ise, Libya'nın en etkin muhalifi olan 'İslamcı Savaşçı Grubu'nu Terörist Örgütler listesine aldığı bilinmektedir. Bu gelişmelerin sonucu olarak Ocak ayının ilk yarısında Londra'da bir araya gelen Libya ve ABD temsilcilerinin, Libya'nın adını terörizmi destekleyen ülkeler listesinden çıkarmak için çıkış yolları aradığı ve bu görüşmelerde Libya'yı, Kaddafi'nin muteber adamı ve dehşet saçan Mathaba adlı istihbarat örgütünün başı olan Musa Kusa'nın temsil ettiği haber verilmektedir. Ne var ki, Libya'nın 22 yıldan beri taşıdığı 'Terörist Devlet' etiketinden kurtulması için ağır bir bedel ödemesi gerektiği anlaşılmakta ve ABD ile İngiltere her şeyden önce Libya'nın 1988'de İskoçya üzerindeki Lockerbie mevkiinde düşürdüğü PAN-AM uçağının sorumluluğunu kabul ve tazminatını ödemesi gerektiği hususunda ısrar etmektedir. Esasen Libya'nın Londra Elçisi Muhammed Alzwai de, 'Toplu Katliam'dan hüküm giymiş Libyalı İstihbarat Örgütü Ajanı Abdelbaset Megrahi, yaptığı temyiz başvurusunu da kaybettiği takdirde, Libya'nın tazminatı ödeyeceğini şimdiden beyan etmektedir. Muammer Kaddafi'nin 'Diplomatik Yalnızlık'tan kurtulmak ve milletlerarası kamuoyunda yeniden itibar kazanmak için sarfettiği bütün bu çabalar karşısında, birçok kimsenin kafasında olduğu gibi benim de kafamda beliren soru şudur: Acaba Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin de, biraz daha esnek davranarak ve Türk Hükümeti'nin uyarısı ve talebi yönünde daha uzlaştırıcı bir tavır takınarak, yalnız Irak'ın değil, bütün bölgenin güvenliği yönünde birkaç olumlu ve uzlaşıcı adım atamaz mı? Nitekim, Saddam'ın Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa aracılığı ile, Birleşmiş Milletlere önşartsız diyalog önerdiğini medya haberlerinden öğreniyoruz. Güvenlik Konseyi Kararlarının ise Bülent Ecevit'in uyarısı yönünde silah denetçilerinin Bağdat Yönetimi'nin elinde Kitle İmha Silahları bulunup bulunmadığının yerinde belirlenmesini öngördüğü bilinmektedir.