Kıbrıs ve Avrupa Birliği

A -
A +

KKTC Lideri Rauf Denktaş, 4 Aralık 2001 günü Kıbrıs'ta Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Klerides ile görüşmeye hazırlanırken, Güney Kıbrıs'ı ziyaret eden Avrupa Parlamentosu Başkanı'nın Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak, 2004 yılında AB'ye tam üye olacağını beyan etmesi, AB çevrelerinde bile tepki görmüştür. Oysa AB'nin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin 3 Temmuz 1990'da, AB'ye tam üyelik için yaptığı başvurudan itibaren giderek KKTC gerçeğini görmezlikten geldiğini ve ağırlığını Rum Yönetimi'nden yana koyduğunu görmemek ve anlamamak için "kör" veya "aptal" olmak lazımdır. Gerçekten, AB Komisyonu'nun Kıbrıs Rumlarının üyelik başvurusunu kabulü, Kıbrıs sorununun çözüm çabalarında yetkili merci olan BM Genel Sekreteri'nin yaklaşımı ile çelişmiş ve BM'nin müzakere sürecini adeta dışlamaya yönelmiştir. Güney Kıbrıs Rum yönetiminin "Kıbrıs Cumhuriyeti" adına, tek yanlı başvurusu 1959 Zürih ve Londra anlaşmalarıyla 1960 garanti anlaşmasına aykırı olduğu için, Kıbrıs Rumları bu konuda yetkisizdir. Nitekim bu durum Türkiye tarafından bildirilerek zabıtlara geçirilmiştir. "Şubat 1993 Başkanlık seçimlerini kazanan Klerides ise işbaşına gelir gelmez, çabalarını AB üyeliği yönünde yoğunlaştıracağını söylemiş. Temmuz 1994'te Avrupa Birliği Adalet Divanı, Rumlar'ın başvurusu üzerine, KKTC'nin toplam ihracatının %60'ına yakınını oluşturan AB'ye ihracatını yasaklayan bir kararla KKTC'ye bir anda "Ekonomik Darbe" indirmiştir. Bunun gibi AB'nin, Aralık 1997'deki Lüksemburg Zirvesinde Güney Kıbrıs ile tam üyelik müzakerelerini başlatma kararı aldığını, Devletler Hukukuna aykırı olarak "Hükümet" tanıdığı Güney Kıbrıs'ın AB Delegasyonuna, Kıbrıs Türk tarafının, ancak "Toplum Temsilcisi" olarak katılabileceğini kayda geçirerek KKTC gerçeğini görmezlikten geldiğini biliyoruz. AB'nin bu keyfi ve tek yanlı tutumu karşısında, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ın 31 Ağustos 1998'de "Kalıcı" bir çözüm bulunması amacıyla Ada'daki iki devlet arasında bir Konfederasyon kurulmasını önerdiğini ve fakat bu önerinin de reddedildiğini, Lüksemburg Zirvesi dolayısıyla kesintiye uğrayan BM gözetimindeki görüşmelerin 1999 sonunda tekrar yapıldığını, beş turda bir netice alınamaması üzerine Kasım 1999'da son verilen görüşmelerin kesildiğini ve bu arada 5 Eylül 2001 günü Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'yi "İşgalci" olarak tanımlayan ve Kuzey Kıbrıs'ın ilhakının Türkiye'nin AB üyeliğinin sonu olacağını belirten raporu onayladığını, Denktaş'ın ise, Güney Kıbrıs'ın AB'ye tek başına üye alınması halinde, BM'nin Yargı Organı olan Lahey Adalet Divanı'na gidileceği kararını açıkladığını görüyoruz. Anlaşılıyor ki, Rum-Yunan ikilisi Ege Adaları ile Kıbrıs arasında bütünleşmeyi sağlayarak, bu sahayı siyasi ve askeri bakımdan kontrolü altına almak istemekte yeni bir "Süper Güç" adayı olan AB ise Devletler Hukuku'nun birçok temel kural ve prensibini çiğneyerek, bütün organlarıyla bu tutumu desteklemektedir. Oysa bütün Kıbrıs'ın Rumlara verilmesi KKTC ve TC'nin menfeatlerine aykırı düşeceği gibi, bölgenin diğer önemli aktörleri olan ABD ve Rusya'nın çıkarlarına da uygun düşmez. Rum-Yunan ikilisi ise, Yunanistan'ın veto tehdidi ile, bütün Kıbrıs Adası'nın, Rum Adası olarak AB'ye katılmasını hedeflemekte bunu başardığı takdirde, yine veto tehdidi ile, Türkiye'den de AB'ye giriş süreci içinde Ege'de büyük tavizler koparmayı amaçlamaktadır. Türkiye ise Kopenhag Kriterleri'ne uyum sağlamaya çalışmalı, fakat KKTC'yi de desteklemeye devam etmelidir. Kısaca TC, Dişişleri Bakanı İsmail Cem'in de 26 Kasım 2001 günü, AB-Türkiye Karma Parlamenterler Komitesinde söylediği gibi ne Kıbrıs'tan, ne de AB üyeliğinden vazgeçmeye niyetli değildir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.