Geçmişte yaşanan olaylar hatırlanırsa, Başbakan Ecevit'in "AB çözümü Kıbrıs'a katliam getirir" endişesine hak vermemek mümkün değildir. Zira Kıbrıslı Rumların, 1931'den itibaren Ada'nın tamamen bir "Elen Adası" haline getirilmesini amaçlayan "ENOSİS" kampanyasını başlatarak, 2. Dünya Savaşından sonra bunun hızlandırıldığını, Ada'daki Rum Ortodoks Kilisesi'nin, 15 Ocak 1950'de yaptığı, halk oylamasının, % 96 ENOSİS lehine sonuçlandığını görüyoruz. Ancak Yunanistan'ın karşısında İngiltere bulunduğu için Rumlar ENOSİS'e dolaylı yollardan ulaşmayı yeğlemiş ve fakat Yunanistan'ın 1954-58 yıllarında Birleşmiş Milletler'e yaptığı başvurular bir başarı sağlamazken, Yunanistan'dan gelen Albay Grivas tarafından 1955'te Kıbrıs'ta kurulan EOKA adlı terör örgütü şiddet eylemlerini sürdürmüştü. Bu dönemde Kıbrıslı Türkler 33 karma köyü terketmek zorunda kalmışlardır. Yunanistan'ın BM'den, tek taraflı 'Self-Determinasyon-ENOSİS' lehinde karar alamaması ve Kıbrıslı Türklerin, Türkiye'nin desteği ile ENOSİS'e direnmeleri, Türkiye ile Yunanistan arasında görüşmelerin başlamasına yol açmış, 11 Şubat 1959'da Türkiye ile Yunanistan Zürih'te bir anlaşmaya varırken, Londra'da İngiltere ile Kıbrıs'taki iki toplumun liderlerinin onayı alınmıştır. Kısaca Zürih ve Londra anlaşmaları, bağımsızlık, iki toplum ortaklığı ve toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayandırılmış, 16 Ağustos 1960'ta Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kurulmuş. Ne var ki Kıbrıs Rum tarafı, Cumhuriyetin kurulduğu şekilde yaşamasına fırsat vermemiştir. Makarios, Zürih, Londra anlaşmalarının Kıbrıslı Türklere çok haklar verdiğini, 1960 anayasasının işlemez olduğunu ileri sürmüş, 30 Kasım 1963'te Anayasa'nın tadili için önerilerini Türk lideri Dr. Fazıl Küçük'e iletmiştir. Bu önerilerin Kıbrıs Türk Toplumu ve Türkiye tarafından reddedilmesi üzerine, 21 Aralık 1963'te Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Türklerine karşı şiddete başvurma ve Türklerin imhasıyla adadan atılmasını öngören Akritas Planı'na göre silahlı saldırılarda bir soykırım girişiminde bulunmuş. Planın uygulanması sonucu 27.000 Kıbrıslı Türk, 103 köyü terketmek zorunda kalırken, Kıbrıs'taki tüm Türk nüfusu Ada yüzölçümünün ancak % 3'ünü oluşturan ve kuşatma altında tutulan küçük bölgelere sığınmıştır. Bunun üzerine 27 Aralık 1963'te 3 garantör ülkenin askerlerinden oluşan "Barışı Koruma Kuvveti" oluşturulmuş, Lefkoşa "Yeşil Hat" ile ikiye ayrılmıştır. Böylece sadece Rum yönetimine dönüşen Kıbrıs Cumhuriyeti fiilen Rum-Yunan kontrolüne girmiş, Makarios ile EOKA-B'cilerin karşı karşıya gelmesi sonucu, 15 Temmuz 1974'te, Yunan Cuntası'nın desteği ile EOKA lideri Nikos Sampson, Ada'yı Yunanistan'a bağlamak için iktidarı ele geçirmiş. Türkiye, garantör devlet sıfatıyla Ada'daki Türklerin güvenliğini de gözeterek 20 Temmuz 1974 günkü Barış Harekatı'yla Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakını önleyerek Kıbrıs Türklerinin yaşamını güvenceye almıştır. Türkiye'nin Ada'ya müdahalesi Kıbrıs'ta iki kesimli, iki toplumlu yeni ortaklığın alt yapısını oluşturmuş, bu ortaklığın gereği olarak 15 Kasım 1983'te, KKTC ilân edilmiştir. Daha sonraları Birleşmiş Milletler gözetiminde görüşmeler sürerken, Güney Kıbrıs'ın sadece AB'den çözüm bekler yola girdiğini biliyoruz.