Geride bıraktığımız 2002 yılının Aralık ayının sonunda, KKTC'de toplanan binlerce kişinin Annan Planı'nın kabulünü KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın istifasını isteyen bir bildiri yayınladığını medya haberlerinden hatırlıyoruz. Hiç şüphe yok ki Güney Kıbrıs'ta kişi başına düşen milli gelir 15.000 doları aşarken, KKTC'de bu miktarın 4000 dolar civarında olması önemli bir farktır. Ne var ki, bunun sorumluluğunu KKTC'ye yüklemek büyük bir haksızlıktır. Zira, Avrupa Birliği Adalet Divanı, "Kıbrıs Cumhuriyeti" adını kullanan Kıbrıs Rumları'nın başvurusu üzerine, bundan altı yıldan fazla bir zaman önce Temmuz 1994'te KKTC'nin AB'ye ihracatını yasaklayan ve bu suretle, KKTC'nin toplam ihracatının %60'ını etkileyen bir karar alırken, AB Güney Kıbrıs'a, adaylık kapsamında bugüne kadar 60.000.000 EURO tutarında yardım sağlamış, bu yardımı sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti"ne yapmasına rağmen, KKTC'ye ise hiçbir şey vermemiştir. AB'ye tam üye olarak 2004 Mayıs'ında girmesi kesinleşen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, serbest dolaşım hakkı başta olmak üzere birçok haklar elde edeceğini ve KKTC'deki Türklere pasaport verebileceğini açıklamakta, çoğu Kıbrıs dışında yaşayan Kıbrıs Türkleri olmak üzere birçok kişi bu pasaportu almak için başvurmaktadırlar. Diğer taraftan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türklerin Güney Kıbrıs'taki gayrimenkullerini yüksek fiyatlar vererek, satın almakta, gelecekte mübadele söz konusu olunca, Güney Kıbrıs'ta çok az Türk toprağının olduğunu ileri sürmeye hazırlanmaktadır. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Güney Kıbrıs'ın, "Kıbrıs Cumhuriyeti" adına Türkiye aleyhine yaptığı başvuruyu 10 Haziran 2001'de karara bağlayarak, Türkiye'den maddi ve manevi tazminat hakkını saklı tuttuğunu bildirmesi ilerisi için bir endişe konusudur. Yukarıda kısaca açıkladığımız durumlar, "Tarihsel Perspektif içinde Kıbrıs sorunu"nu ayrıntıları ile bilmeyen ve özellikle Kıbrıs Türkleri'nin, 1950'li, 60'lı ve 70'li yıllarda Kıbrıs Rumlarından neler çektiklerini bilmelerine imkan olmayan genç kuşağın yeterince malumu olmadığı için, Güney Kıbrıs'ın propaganda ve tahrikleri ile, KKTC'nin siyasal, ekonomik ve sosyal istikrarını bozabilmek istidadını taşımakta ve maalesef bir kısım medyamız dahi ekonomik sıkıntıları ve bugüne kadar bir siyasi çözüme ulaşamamanın faturasını, yıllarca bu konuda çaba sarfeden ve mücadele veren KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın omuzlarına yüklemeye kalkışmaktadır. Özellikle, başından itibaren Kıbrıs sorununu ayrıntıları ile bilmeyen ve 1970'lerin sonlarından itibaren doğan Kıbrıslı Türk gençlerine söylemek istediğim şudur: Kıbrıs Rumları'nın kapanına düşmemek için Girit'in Rumlar tarafından nasıl yutulduğunu iyice öğrenin. 1669'dan itibaren Türk egemenliği altında olan Girit'in 1913'te Avrupa Devletlerinin desteği ile Osmanlı Devletinden koparılması sonucu, bugün bu adada ne Türk ne de cami kalmamıştır. Zira hoşgörülü Türklerin 400 yıllık yönetiminde kalan Yunanistan ulusal kimliğini koruduğu halde, dünyanın en insafsız emperyalistleri olan Rumlar kısa sürede Girit'i Türklerden ve Türklükten arındırmışlardır. Nekahet dönemini kısa keserek Kıbrıs'a dönen Sayın Denktaş'a, Annan Planını Kıbrıs Türklerinin hayatî çıkarları açısından müzakere etmek imkanı ve desteği verilmeli, Güney Kıbrıs Rumları nasıl medyası ile Klerides'in arkasında duruyorsa, KKTC halkı ve tüm kurumları KKTC Yönetimi etrafında kenetlenmelidir. Bu birlikten ise en çok Kıbrıslı Türklerin yararlanacağı muhakkaktır.