CNN-Türk'ün Washington muhabiri ve "Milliyet"in köşe yazarı Yasemin Çongar, 22 Mart 2004 günkü ve "Ilımlı İslam Tartışması" başlıklı yazısında... "Türkiye'den ABD'ye gelen yetkililer, her halde ulusal gururdan kaynaklı bir dil sürçmesi ile, Türkiye Cumhuriyetinin "Laik ve Demokratik" bir devlet olarak kurulduğunu söyleyiveriyorlar" dedikten sonra, yazısına şöyle devam ediyor: "Örneğin, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu geçen ay Utah'da ve New York'ta yaptığı konuşmalarda "Türkiye'nin 80 yıllık demokrasisinden" dem vurmuştu. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da, geçen hafta Washington'da "1923'ten beri laik, demokratik sosyal hukuk devleti" olduğumuzdan söz etti. Oysa tabii, hepimiz biliyoruz ki, Türkiye'de demokrasinin tarihi İkinci Dünya Savaşının ertesine ulaşır..." Öyle anlaşılıyor ki, "Kavram kargaşası"nı çözümlemek iddiası ile bu yazıyı kaleme alan Çongar da orta öğrenimdeki yurttaşlık ve tarih bilgisi ile yola çıktığı için, yeni bir kavram kargaşasına yol açıyor. Şöyle ki: "1923'te kurulan Türk Devleti kendisini "Demokrasi" olarak tanımlamamıştı. Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti "Laik bir devlet olarak da kurulmadı" diyen Çongar, bu tartışmayı başlatacak düzeyde bir Anayasa Siyaset bilimi ve Milli Mücadele Tarihi bilgisine sahip olmadığı izlenimini veriyor. Zira, 1923'te ilan edilen Cumhuriyetin, 20 Ocak 1921 Anayasasında yapılan bir değişiklikle gerçekleştirildiğini, oysa bu Anayasanın en belirgin niteliğinin demokrasinin ve laikliğin temeli olan "Milli Egemenlik" ilkesine dayandığını biliyoruz. Diğer taraftan, Çongar'ın Türkiye'de laiklik ilkesinin başlangıcını ta 5 Şubat 1937 Anayasa değişikliğine kadar sarkıtması da kabul edilemez. Zira, Cumhuriyetin "Laiklik Temeli" Cumhuriyetin 29 Ekim 1923 günü ilan edilmesinden sadece dört ay sonra, 3 Mart 1924'te kabul edilen 429, 430 ve 431 sayılı kanunlarla atılmış ve benimsenmiştir. Sözde "Ilımlı İslam" tartışmasındaki kavram kargaşasını çözmek için bu yazıyı kaleme alan Çongar'ın, birçok kimse gibi, içine düştüğü aynı kavram kargaşasının bence başlıca nedeni şudur: Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçekleştirdiği laiklik devrimini doğru anlamak için bu devrimin "Laik Devlet-Müslüman Millet" temeline ve hedefine dayandığının bilinmesi veya kavranması gerekir. Yani, kısaca burada "Laik Devlet" ile "Müslüman Millet" gerçeklerini biribirine karıştırmamak lâzımdır. Türkiye Cumhuriyeti "Laik" bir devlettir. Fakat, bu devletin kurucu unsuru olan Türk Milleti ise, Müslüman ve üstelik dinine bağlı ve saygılı bir millettir. Nitekim bu nedenle de Laik TC, İslam Konferansı Örgütü'nün de bir üyesidir. İşte, Sayın Çongar'ın Wolfovitz'in avukatlığına soyunmadan önce, öğrenmesi ve gözönünde tutması gereken gerçeklerden biri de budur. Bu konuda şimdilik ilâve etmek istediğim bir husus da şudur: İslam dini Kur'an-ı Kerim'deki şekli ile, şiddet ve zorbalığı reddeden Ilımlı bir din olduğuna ve Türk Milleti, öteden beri, dinimizin bu niteliğini benimsediğine göre, Kur'an-ı Kerim'e saygılı her Müslüman "Ilımlı İslam"ı benimsemiş kimse demektir. Bu nedenle de ve Başbakan Erdoğan'ın da bir konuşmasında değindiği üzere "Ilımlı, ılımsız İslam" diye bir şey olamaz. Zira İslam, esasen ılımlıdır. Ilımsız olan ise, radikal ve siyasal nitelikli ve terörizme temel oluşturan sapmalar ve sapıklıklardır. Not: Bu nedenle, Alman ZDF televizyonuna konuşan ABD Dışişleri Bakanı Powell'ın neden Irak gibi bir İslâm ülkesi, Türkiye'deki gibi bir demokrasi olmasın? dedikten sonra, Türkiye'yi bir İslam Cumhuriyeti olarak nitelemesindeki dil sürçmesini abartmamak gerektiğine inanıyorum. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığının, daha sonra da bizzat Powell'ın sözlerine açıklık getirerek, Türkiye'nin Laik ve Demokratik bir devlet olduğu gerçeğini vurguladığını biliyoruz.