Mustafa Kemal'in, 29 Ocak 1923 ile 11 Ağustos 1925 tarihleri arasında, takriben iki buçuk yıl kadar evli kaldığ Latife Hanıma ait mektupların, Latife Hanımın, 12 Temmuz 1975'te vefatından sonra, Türk Tarih Kurumu'na verildiği, Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin ise 1980'de bu belgelerin 25 yıl süre ile açıklanamayacağı kararını verdiği malumdur. Ne var ki, 25 yıllık sürenin dolması üzerine Türk Tarih Kurumu Başkanı, Latife Hanımın akrabalarının 'Mektup ve Anılar açıklanmasın' kararını verdiğini söyleyerek, bu durum karşısında, belgelerin aynen korunmaya devam edeceği kararı verdiğini medya haberlerinden biliyoruz. Ayrıca medyada yer alan çeşitli beyan ve yazılardan, kamuoyunun bu konuda iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Bir grup tarihçi ve gazeteci, bu belgelerin açıklanmaması gerektiğini savunurken, bir diğer grup Atatürk'e ait her şeyin 'Millete ait olduğu' görüşünü ortaya atmaktadır. Latife Hanımın Arapça harfli 178 sayfalık Anı Defteri, Atatürk'ten Latife Hanıma dört mektup ile üç telgraf, Latife Hanımdan da Atatürk'e yirmi mektup ile iki telgraftan oluştuğu anlaşılan bu belgeler konusunda benim görüşüm kısaca şudur: Mustafa Kemal Atatürk, bütün hayatı ve eserleriyle Türk Milletine ait olduğuna göre, onunla ilgili her türlü belgenin de Türkiye Cumhuriyeti'ne ait olması gerekir. Nitekim, tarihî değeri olan bütün belge ve eserlerin Fransız ve Türk İdare Hukukunda 'Domain Public-Kamu malı' addedildiğini ve müze veya ilgili kamu kurumlarında muhafazaya alınarak, umumun bilgi ve istifadesine sunulduğunu biliyoruz. Bu belgelerin açıklanmasına karşı çıkanların genellikle, bundan Atatürk'ün zarar göreceğinden korktukları anlaşılmaktadır. Oysa, Atatürk'ün evliliğine ait dönemle ilgili olarak, o yıllarda Atatürk'ün ve Latife Hanımın yakınında bulunan kişilerin kaleme aldığı anılar, Atatürk ile Latife Hanımın evlilik hayatı ve ilişkilerine dair ayrıntılı bilgiler vermektedir. Gerçekten, bu konuda, Atatürk'ün yaveri Salih Bozok'un, sınıf ve mücadele arkadaşı Ali Fuat Cebesoy, Orgeneral Fahrettin Altay, Kılıç Ali ve Hasan Rıza Soyak gibi aile yakınlarının o döneme ait yayınlanmış hatıraları vardır. Diğer taraftan, Atatürk, memleketine yaptığı büyük hizmetleri ile ve her cephesi ile tanındığı gibi, BM tarafından, milletlerarasında eğitim, bilim ve kültür yoluyla iş birliğini teşvik etmek için kurulan UNESCO, Atatürk'ün 1981 yılında, 100. Doğum Yıldönümünün dünyaca kutlanmasına dair verdiği kararında; Atatürk'ün 'Milli Mücadele' ve 'Çağdaşlaşma Lideri' olmak gibi evrensel niteliklerini vurguladıktan sonra, hayatı boyunca eylemleriyle her zaman barış, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünde hareket eden büyük lider olduğunu beyan etmiştir. Dünya çapında böylesine büyük bir liderin, esasen milletin malumu olan evlilik hayatına ait dönem ile ilgili birkaç mektup ve bir hatıra defterinin Atatürk'e zarar vereceği düşünülebilir mi? Oysa, bu mektuplar açıklanmadığı takdirde faaliyete geçecek 'Fısıltı Gazetesi'nin bu gizlilikten büyük güç alabileceğini neden düşünemiyoruz! Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun Latife Hanımın akrabalarının "Mektup ve Günlükler Açıklanmasın" şeklindeki kararına uyarak; "Bundan sonra belgelerin açıklanmasına devlet karar verir!" görüşüne ben de katılıyor, fakat yukarıda özetlediğim nedenlerle, bu konuda son kararı, devlet adına, Anayasanın 134. maddesinde yer alan ve bünyesinde Türk Tarih Kurumu'na da yer veren ve takdir yetkisini haiz bir kuruluş ve kamu tüzel kişiliğine sahip 'Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun vermekte yetkili olduğunu düşünüyorum.(*) ..... (*) Ne var ki, Anayasanın 134. maddesine dayanılarak, 1983'te 2876 sayılı kanun ile kurulan Atatürk Kültür Dil ve Tarih Kurumu, 1993'te çıkarılan KHK ile birlikte kanundaki bazı maddelerin iptal edilmesiyle, büyük ölçüde görev yapamaz hale düşmüş, 2001'de başbakanlıkça TBMM'ye sevk edilen tasarı ise bildiğim kadarıyla, ilgili komisyonlardan henüz çıkmamıştır.