Magna Carta'nın 790., AİHS'nin 55. yılında 'İnsan Hakları Günü'nü kutlarken

A -
A +

10 Aralık tarihi, dünyada 'İnsan Hakları Günü' olarak kutlanmaktadır. BM Anayasasında BM'nin organlarından biri olarak oluşturulan 'Ekonomik ve Sosyal Konsey'in Londra'daki ilk oturumunda 'İnsan Hakları Komisyonu'nu kurduğunu ve bu komisyonun hazırladığı BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin, 10 Aralık 1948'de, BM Genel Kurulu'nda kabul ve ilan ettiğini biliyoruz. Diğer taraftan 4 Kasım 1950 günü Avrupa Konseyi'ne üye devletlerin dışişleri bakanları tarafından imzalanan ve asıl adı 'İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi' olan bir belgenin kabul edildiğini ve bu sözleşmede hem siyasal hem de sosyal ve ekonomik hakların ilan edilerek kuvvetli bir denetim mekanizmasına bağlandığını görüyoruz. Doğrusu istenirse, kamu özgürlüklerinin doğuşu ve gelişimi alanında ilk önemli adım 1215 yılında, dönemin İngiltere Kralı Yurtsuz John ile Baronlar arasında imzalanan 'Magna Carta Libertatum-Büyük Hürriyet Fermanı' adlı belge ile atılmış, Magna Carta İngiliz halkının güvenliğini sağlamayı, mallarını korumayı ve vergilendirmeyi bir düzene bağlamayı amaçlamıştır. Magna Carta'yı; parlamentonun izni olmadan vergi konmaması ve kanunî bir sebep olmadan kimsenin hapse girmemesi ile ilgili 1628 Petition of Right Act, keyfi tutuklamayı önleyen, tutuklanan kişinin en kısa zamanda yargıç önüne çıkarılması ile ilgili 1679 'Habeas Corpus Act' ve benzeri parlamento kanunları çıkarılırken, 1776 yılından başlayarak kabul edilen çeşitli Amerikan bildirilerinde de kişi güvenliği, vicdan özgürlüğü, dilekçe hakkı ile mülkiyet hakkı gibi klasik hak ve özgürlüklere yer verilmiştir. Kamu özgürlüklerinin tarihsel gelişimindeki önemli dönem noktası Fransız ihtilalinde 26 Ağustos 1789'da ilan edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi olmuş, 17 maddeden oluşan bu bildiri, insanların tabii, başkalarına devredilemez, zaman aşımına uğramaz kutsal haklara sahip olduklarını ilan ederken, 2. maddesinde siyasal toplumun amacını şöyle açıklamıştır: Her siyasal topluluğun amacı insanın, doğal olan ve zaman aşımına uğramayan haklarının korunmasıdır. "Bu haklar özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve ezilmeye karşı direniştir." Nitekim, BM Evrensel İnsan Hakları Bildirisi'nde 9. ve 10. maddelerinde 'Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonulamaz veya sürülemez. Herkes davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil bir şekilde ve açık olarak görülmesi hakkına sahiptir' gibi hükümler içerirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de (AİHS) 5. maddesinde ayrıntılı olarak özgürlük ve kişi güvenliği hakkını, 6. maddesinde de yine ayrıntılı olarak 'Adil yargılanma hakkı'na yer ver, herkesin, kendisine karşı yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, davasının makul bir süre içinde, adil ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip olduğunu, bir suç ile itham olunan herkesin, suçluluğu yasal olarak kesinleşinceye kadar, suçsuz sayıldığını vurgulamıştır. Ancak şunu da önemle vurgulayalım ki AİHS'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının kullanımı ve imkanının doğması için en önemli güvence yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin, yani hakimlik ve savcılık teminatının yalnız hukuken değil, fiilen de sağlanmış olmasıdır. AİHS'de yer alan bu hususların AB mevzuatına uyum sağlamak için Anayasada yapılan değişiklikle, 1 Nisan 2005 günü yürürlüğe giren Yeni Ceza Muhakemesi Kanununda ne şekilde aksettirildiğini bir başka yazımda ele almak istiyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.