Mahmud Abbas'ın işi zor

A -
A +

9 Ocak 2005 günü, Filistin'de yapılan başkanlık seçimlerini Mahmud Abbas'ın kazandığını biliyoruz. Seçimlerin kesin sonuçlarına göre Mahmud Abbas oyların, %63.2'sini alırken, onu izleyen en yakın aday olan Mustafa Barghuti'nin oylarının, ancak 20'ye ulaştığını görüyoruz. Bilindiği üzere, Filistinlilerin 1965'te oluşturdukları Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında 1990'dan itibaren barış amacıyla sürdürülen görüşmeler sonucunda Washington'da bir araya gelen Rabin ile Arafat 13 Eylül 1993'te Oslo'da 'Prensipler Bildirgesi'nin ilan edilmesini sağlamışlardı. İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Perez ile dönemin FKÖ temsilcisi olan Mahmud Abbas arasında imzalanan ve bu prensipleri ele alan anlaşmaya göre, İsrail, Gazze Şeridi ve Batı Şeria'dan çekilerek, buraların güvenliği FKÖ'ye devredilmekte, bunun karşılığında da FKÖ, İsrail Devletini tanımakta idi. Ne var ki, FKÖ'nün imzaladığı bu anlaşma, Arafat karşıtı radikallerin muhalefeti ile karşılaşmış, Gazze'de, Arafat'a bağlı El Fetih'e göre daha geniş desteğe sahip İslamî Direniş Örgütü Hamas FKÖ'yü Filistinlilere ihanet etmekle suçlarken, görüşmeler, ancak 1994'te İsrail'in, işgal altındaki topraklarda, Filistin Özerk Yönetimi ve Hükümetini tanıdığını ilan etmesi ve işgal ettiği birçok yerden çekilmesi ile kesilmekten kurtulmuştur. Ancak bu defa barış süreci İsrail'deki radikallerin eleştirisine uğramış, sorumlu olarak görülen İsrail Başbakanı Rabin 1996'da öldürülmüştür. Daha sonraki yıllarda, İsrail-FKÖ ilişkilerinin çeşitli görüşmelere konu olduğunu ve fakat özellikle Arafat'ın Camp David'deki olumsuz tavrı yüzünden bölgeye barışı getirecek bir sonuca ulaşılamadığını biliyoruz. İşte bu nedenle, 1994'de oluşturulan ve Gazze Şeridi ile Batı Şeria'daki Filistinlilere ait topraklarda bir Filistin Devleti olarak kurulan 'Filistin Otoritesi'nin başına gelen ve Yaser Arafat'ın halefi olan Mahmud Abbas'ı çok önemli ve fakat çok güç bir görev beklemektedir. Gerçekten, Arafat'ın, İsrail güvenlik kuvvetlerine karşı başlattığ ikinci 'İntifada' eylemi sonucu beş yıldan beri çıkmaza giren görüşmelere tarafların katılımını ve ABD'nin desteğini sağlamak için, Mahmud Abbas'ı çok zor bir diplomatik süreç beklemektedir. Yeni Filistin liderinin bu zor görevi başarması için ise sadece radikal Filistinlilerin desteğine değil, İsrail ve ABD'nin de anlayışına ihtiyaç vardır. Bilindiği üzere Türkiye; 1975'te FKÖ'yü, Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi olarak tanıdığı gibi, 1988'de Filistin'i bağımsız bir devlet olarak ilk tanıyan NATO ülkesi olmuş ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün son ziyareti esnasında Filistin sorununun barışçı şekilde çözümü için yardım ve destek vaadini tazelemiştir. Ne var ki, Mahmud Abbas 15 Ocak günü yemin ederek resmen görevine başlarken; İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un Gazze Şeridi sınırında altı İsrailli sivilin öldürülmesi üzerine, Filistinli militanları kontrol altına alıncaya kadar, Abbas yönetimi ile tüm temaslarını kestiğini açıklaması ile Abbas'ın ilk görev gününde büyük krizin yaşandığını bunun üzerine Dışişleri Bakanı Gül'ün iki ülkenin liderlerine sakin olmaları ve terör ile şiddetin, Filistin başkanlık seçimlerinin oluşturduğu olumlu havayı zehirlemesine izin vermemeleri gereğini hatırlatan bir uyarıda bulunduğunu biliyoruz. Fakat, fırsat kollayan Ariel Şaron'u müzakere masasına oturtmak için Abbas'ın Hamas ve İslami Cihat gibi silahlı gruplara sözünü geçirmesi şarttır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.