Millî güvenlik tartışması

A -
A +

Geride bıraktığımız geçen haftanın, kamuoyunu işgal eden en önemli konusunun ANAP Genel Başkanının başlattığı Millî Güvenlik Tartışması olduğuna kuşku yoktur. Gazetelerin yazarları bu konuda değişik yorumlarda ve değerlendirmelerde bulunurken, bu tartışmadan etkilenen piyasada dolar tekrar 1.4 milyon TL'ye dayanmış, borsa ise düşüşe geçmiştir. Her ne kadar Sayın Yılmaz "Millî Güvenlik"in siyasî bir konu olduğunu ve bu bakımdan tartışmanın başlama yerinin siyasî partinin kongresi olmasının "Doğal" bulunduğunu iddia ediyorsa da, bu kavramın öncelikle gözetilmesi gereken bir "Askerî Boyut"unun da bulunduğu inkâr edilemez. Bu itibarla, böyle bir tartışmanın başlatılma yeri bir siyasi partinin kongresi değil, Bakanlar Kurulu ve daha sonra da MGK olması gerekir. Ayrıca Sayın Yılmaz, ne bir çoğunluk, ne de Ana Muhalefet lideri değil, üçlü koalisyonun en küçük ortağı olduğunu da unutmamalıdır. Böyle olunca da Yılmaz'ın, ortaklarına danışmadan bu konuyu kendi parti kongresinde ortaya atması koalisyon adabı ve geleneklerine ters düşer. Böyle bir zihniyet ise sağlıklı bir koalisyon ortaklığı ile bağdaşmaz. Öyle ise sorulması gereken soru şudur: Sayın Yılmaz gibi deneyimli bir politikacı bu konuyu gündeme getirmek için neden parti kongresini seçmiştir? Bence bu sorunun cevabını medyada çıkan ve fakat ANAP tarafından resmen yalanlanmayan bir haberde aramak gerekir. Bu haber şudur: Önümüzdeki genel seçimlerde, ülke çapındaki %10 barajına takılma endişesini taşıyan ANAP Genel Başkanı HADEP ile seçim ittifakı arayışı içinde bulunmakta ve fakat bu girişimin "Ulusal Güvenlik" gerekçeleri ile tepki göreceği endişesinde olduğu için, bu yolu açmağa çalışmaktadır. Bu haber ve iddianın doğruluk derecesini bilmemekle birlikte, HADEP legal bir parti olduğuna göre, her parti gibi ANAP'ın da bu parti ile ittifak arayışına girmesinin, kazançlar ve kayıplar iyi hesaplanmak kaydı ile normal olduğunu düşünüyor ve fakat bir koalisyon ortağının, sırf kendi siyasal çıkarını düşünerek ve durup dururken bir "Buhran" oluşturmasını onaylamıyorum. Zira sorumlu bir devlet adamı ile sıradan bir politikacı arasındaki en önemli fark; birincinin ülkenin geleceğini, ikincinin ise sadece gelecek seçimleri düşünmesidir. Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ve bununla ilgili AİHM içtihatlarını iyi bilen ve izleyen bir hukukçu olarak, AB'nin, "İfade Özgürlüğü"nü Sayın Yılmaz kadar geniş anlamda anlamadığını, bunun da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinden ve özellikle "Ülkenin bütünlüğü" ve "Milli Güvenlik" gibi kavramlarla ifade özgürlüğünü sınırlayan aynı maddenin 2. fıkrasından bile çıkarılabileceğini düşünüyorum. Bu itibarla, telâşlı bir şekilde, "Avrupa Birliği" üyeliği ile "Milli Güvenlik" kavramı arasında, ekonomik krizden kurtulmadan, ilişki kurmak ve koalisyon hükümetindeki uyumu tehlikeye atmak akıllı bir davranış sayılmaz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.