Bir barış dini olan İslamı siyasi amaçlarla kullanmağa kalkışan el-Kaide ve benzeri köktenci terörst kuruluşların, dindar Müslümanları kadrolarına katmak için, yaptıkları veya yaptırdıkları telkinlerden, bu insanların aydınlatılarak korunması gerekir. Aksi takdirde, bu terörist ögrütlerin, masum Müslümanları ayartmak ve eylemcileri arasına katmak tehlikesi vardır. Nitekim, dönemindeki "Arap Milliyetçiliği" için hayal kırıklığına düşen Mısırlı Seyyid Kutub'un, daha sonra "Müslüman Kardeşler" ögütüne eylemci olarak katıldığını ve "Fundamentalist-Köktenci" bir teori oluşturduğunu görüyoruz. Buna göre, Müslümanların vatanını, belirli bir toprak parçası değil, İslam'ın uygulandığı bütün "Darül-İslam" oluşturmakta, İslamın uygulanmasını engelleyen bütün topraklar, kiminle meskûn olursa olsun, kendiliğinden "Dar-ül Harp Kapısı" haline gelmektedir. İşte Kutub'un hapishaneden yolladığı bir metupta oluşturduğu bu görüşün, günümüzde Usame bin Ladin ve başta el-Kaide olmak üzere, ona bağlı kuruluşlarca paylaşıldığını görüyoruz. Bunlara göre, İslam, bir taraftan düşman Batı'ının, Irak, Filistin ve Çeçenistan'daki askerî hücumu diğer taraftan "Batı değerleri"ni paylaşan kâfir rejimlerin hücumu altında bulunmakta ve el-Kaide'nin dünya görüşüne göre, bu hücumların "Cihad" yolu ile karşılanması gerekmektedir. Bilindiği üzere, dünya nüfusunun 1/4'ü Müslümanlardan oluşmakta ve fakat bu 1.5 milyarlık Müslümanın çok azı, bu radikal ve sapık görüşleri duymuş bulunmaktadır. Nitekim el-Kaide ve ona benzer "Cihadçı"! örgütlerin eylemlerine katılanların, bütün dünyada, birkaç bin kişiyi geçmediği malum olduğu gibi, 11 Eylül 2001 terörist eylemlerinden sonra birçok dinî liderinin el-Kaide'nin insanlık dışı eylemlerini desteklememeleri de cesaret verici bir olgudur. Ne var ki, terör konusunda, küçük grupların da büyük zararlar verebileceği de unutulmamalıdır. ABD'deki 11 Eylül 2001 terörist saldırısına, sadece beyni yıkanmış 19 fanatik katıldığı halde, bunun sonuçları ve tepkileri çok büyük olmuş, ABD, iki Müslüman ülke olan Afganistan ile Irak'ı işgal ederek, yalnız ABD'nin değil, bütün Batı Dünyasının birçok Müslüman ülkede prestij kaybetmesine yol açmıştır. Bundan da en çok, İslam adını kullanarak, terör yapan kuruluşların faydalandığına ve başı boş bırakılırlarsa faydalanacaklarına şüphe yoktur. Nitekim, bu gibi kuruluşlar ve sempatizanlanları İslam dininin bilinen beş şartına "Cihad"ın, altıncı şart, olarak eklenmesi gerektiğini bile ileri sürmektedirler. Kısaca, birçok bilgisiz ve sorumsuz kimse, Müslümanın kutsal kitabı olan Kur'an-ı kerimi kendi görüşüne ve çıkarına göre yorumlamağa kalkışmakta ve bu nedenle 15 ve 20 Kasım 2003'te bombalı intihar saldırılarının yaşandığı memleketimizde de Diyanet İşleri Başkanlığından başlayarak, din bilginlerimizin ve bütün din adamlarımızın insanlarımızı bilhassa gençlerimizi aydınlatmak ve sapıkların yollarına sözde "İsam adına ve Cihad ile Şehitlik mertebesi kazanmak uğruna düşmekten korumak görevi büyük önem kazanmaktadır.