Kasım 2003 günü Atatürk'ün ölümünün 65. yıldönümüdür. Bu nedenle, genç Türkiye nüfusunun giderek büyüyen çoğunluğu onu artık "Kişi Atatürk" olarak değil "Fikir Atatürk" olarak tanımak durumundadır. Esasen bizzat Atatürk'te, iki Mustafa Kemal vardır. Biri Ben et ve kemik, geçici Mustafa Kemal; İkinci Mustafa Kemal ise "Ben" kelimesi ile ifade edemem, o ben değil, biziz'dir. O, memleketin her köşesinde, yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum" diyordu. Gerçekten, Atatürk'ün 10 Kasım 1938'deki ölümünün yıldönümlerindeki anma törenlerinde "Fikir Atatürk" yani "Atatürk ilkeleri- Kemalizm- Atatürkçülük" başka bir deyimle "Atatürkçü Düşünce Sistemi"giderek ağırlık kazanmaktadır. "Atatürkçülük deyiminin ilk şekli 1920'lerde ilk defa Batılılar tarafından kullanılan "Kemalizm" olmuş", 1929'da Ahmet Cevat "Muhit" dergisisinde, "Kemalizm" deyimini kullanınca, bu deyim ülkemizde de tutunup yayılmıştır. 1930'larda yayınlanan "Kadro", deyime bir içeriklik sağlamış, fakat Kemalizm ile tarihi maddeciliği karıştırmıştır. Belki de bunun sonucu "Kemalizm-Atatürkçülük" diye adlandırılan düşünce sisteminin oluşturulması geçikmiştir. Oysa, bize Lenin, Hitler ve Mao gibi kutsal kitap "bırakmayan Atatürk'ün 1937'de TBMM'yi açarken, "Memleket davalarını ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak kişi ve kurumları oluşturmak görevini devlet ve üniversitelerimize verdiğini biliyoruz. İşte ben de, Atatürk'ün sözünü ettiği ideoloji'nin, Mustafa Kemal Atatürk'ün beyan ve aksiyonlarından oluşan "Kemalizm- Atatürkçülük" olduğuna inanıyor ve bunu Marksizm- Leninizm, Nasyonal Sosyalizm ve Fundamentalizm gibi kitaba, dogmatik ve totaliter bir sisteme ve katı bir doktrine dayalı bir resmî ideoloji değil, akıl ve bilim mihverine ve milli egemenliğe dayalı, yani "Pragmatik" ve "Demokratik" ve çağımızda "Modernleşme İdeolojisi" olarak anlandırılan bir düşünce sistemi olduğu, görüşünü 1960'lardan beri yazılarım ve beyanlarımla savunuyorum. Nitekim, UNESCO gibi kuruluşlar ve Prof. Eisenstadt, gibi dünyaca ünlü otoriterler, Atatürk'ü hem Milli Mücadele, hem de Modernleşme Lideri, Atatürk İnkılabını ise bir "Modernleşme ideolojisi" olarak kabul etmektedirler. Ne var ki memleketimizde, bazı kişiler "Atatürk ilkeleri'ni yani" Kemalizm- Atatürkçülük'ü Atatürk'ün kurduğu CHP'nin, 1927-1931 kurultaylarında kabul ettiği "Altı ok"tan ibaret sayar ve "Kemalizm-Atatürkçülük"ün Milli Egemenlik, Akla ve Bilime Bağlılık, Yurtta Sulh Cihanda Sulh ve Milli Birlik ve Beraberlik gibi diğer bazı önemli ilkelerini görmezlikten gelirken, bazıları da "Atatürk ilkeleri", "Kemalizm" ve "Atatürkçülük" aynı şeyler ve Atatürk'e izafe edilen bir düşünce sistemi olduğu halde, Kemalizm, Atatürkçülükten, Mustafa Kemal Atatürk'ü de Kemalizmden, ayırmağa ve farklılaştırmağa çalışmaktadırlar. Oysa Milli Mücadele ve çağdaşlaşma lideri Mustafa Kemal Atatürk ile, tarih sahnesine "Mustafa Kemal" olarak çıkıp 21 Haziran 1934'te kabul edilen Soyadı kanunu ile "Atatürk" soyadını verdiğimiz insan, aynı yani tek kişi değil midir? Öyle ise, Kemalizmi, Atatürkçülükten, Atatürk'ü ise Kemalizm'den neden ve nasıl ayırıyoruz?. Düzeltme ve özür: 2 Kasım 2003 tarihli köşe yazımın, sondan ikinci paragrafındaki "70 milyonun tamamına açık" ifadesi, dizgi hatası olarak, "70 milyonun tamamına uzak" şeklinde çıkmıştır. Düzeltir özür dilerim. İ.G.