01 Mayıs 2004 günü, AB'nin şimdiki dönem başkanı olan İrlanda'nın başkenti Dublin'de düzenlenen bir törenle, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya ve Kıbrıs Rum yönetiminden oluşan 10 ülkenin, AB'ye üye olarak, katıldığını ve bu suretle AB üye sayısının 25'e ulaştığını biliyoruz. Böylece 24 Nisan 2004 referandumunda "Çözüme Hayır" diyen Rumlar, AB'ye tam üye olurken, "Çözüme Evet" diyen Kıbrıs Türkleri ise, daha önce kararlaştırılan ve Devletler Hukukunun temel ilkeleri olan "Eşitlik" ve "Adalet" esaslarını çiğneyen ayrımcı düzenleme yüzünden, AB dışında kalmışlardır. Doğrusu istenirse, 1963'te, Zürih ve Londra Andlaşmalarına dayanan Kıbrıs Federal Cumhuriyetini tek taraflı ve keyfi davranışı ile yıkan Makarios liderliğindeki Kıbrıs Rum Kesimi, BM tarafından bütün Kıbrıs'ın temsilcisi olarak kabul edilirken, Kıbrıs Türklerine yapılan bu haksızlık yetmiyormuş gibi, daha sonraki yıllarda, Türkiye'yi tam üyelik kapısında bekleten ve fakat 1990'da Kıbrıs Rum kesiminin o zamanki adı AET olan üyelik başvurusunu kabul eden AB'nin yaptığı ayrımcılık yetmiyormuş gibi Kıbrıs Rum kesimine, Ada'daki Türk-Rum uyuşmazlığını çözmemiş olsa bile, AB'ye tam üye olmak hakkını tanıdığını biliyoruz. Kıbrıs Rumları ile Kıbrıs Türkleri karşısında sergilenen bu ayrımcı ve haksız tutumun başlıca sebebi ise BM'yi takiben AB'nin de Kıbrıs Uyuşmazlığında daima Rumları haklı ve uzlaşıcı, Türkleri ise uzlaşmaz ve haksız görmesidir. Oysa, Papadopulos liderliğindeki Güney Kıbrıs'ın, 24 Nisan 2004 günkü Referandumda Annan Planı'na karşı % 76 oranında verdiği "Hayır" oyları, kimin "Güvenilmez" ve "Uzlaşmaz" olduğunu, bütün dünyaya ve fakat özellikle BM'ye ve AB'ye göstermiştir. Nitekim, Dublin'de 1 Mayıs 2004 günkü törende konuşan AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi'nin, haklı olarak, Rumların hayır oylarının büyük hayal kırıklığına sebep olduğunu söylemesi ve bu durumun Avrupa'nın geniş tabanlı birleşmesinin, çözülmeyen bölgesel problemler tarafından baltanabildiğini ortaya koyduğunu vurgulaması ve bu suretle Rumlara "Avrupa'nın bütünleşmesini baltaladınız" mesajını vermesi, çok yerinde olmuştur. AB Komisyonu Başkanı'nın, bu törende Kıbrıs'ın, Türkiye'nin AB sürecine hiçbir etkisi olmayacağını, müzakerelere başlama kararının tamamen Kopenhag Siyasî Kriterlerinin yerine getirilmesine bağlı olduğunu vurgulaması da bir diğer önemli noktadır.