ABD Savunma Bakanlığı Yardımcısı Paul Wolfowitz'in, CNN Türk'te yapılan röportajda, bırakınız diplomatik nezaketi, edepsizliğe varan bir üslup ve öfke ile, Türkiye'yi suçlaması ve "Irak Savaşında bize destek vermeyen Türkiye hatalıdır. Özür dilemeli, bundan sonra da dediklerimizi yaparak kendini affettirmelidir" mealinde beyanda bulunması, memleketimizde, hiç olmazsa bazı çevrelerde, haklı tepki ve öfke ile karşılanmıştır. Bir kısım medyamızın "Pentagon'un iki numaralı adamı" olarak takdim ettiği Wolfowitz'in bugünkü ABD Yönetimi içinde gerçekten pozisyonu bu mudur? Bilindiği gibi "Pentagon" ABD'nin Başkenti Washington'ın batısındaki Virginia Eyaleti'nin Arlington mevkiinde bulunan ve içinde ABD Savunma Bakanlığı'nın görev yaptığı "Pentagon-Beşgen" biçimindeki büyük bir yapı olup, bu yapı içinde ülkenin Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarını da içerdiği için "Pentagon" deyimi siyasi ve diplomatik dilde sadece Savunma Bakanlığını değil, ABD'nin tüm Silahlı Kuvvetlerini de, yani kısaca ABD'nin "Askeri Kanad"ını da ifade etmektedir. İşte bu nedenle Savunma Bakanlığı yardımcısı olan Wolfowitz Pentagon'un değil, sadece bu Bakanlığın, Rumsfeld'ten sonra ikinci adamıdır. Son aylar zarfında sivri beyanları ile dünyanın çeşitli ülkelerinin sefarethanelerinin ve kamuoylarının aklını karıştıran Wolfowitz kimdir? Derdi nedir? Bu konuyu merak edenlerin dünyanın en kaliteli ve tarafsız dergisi olan "The Economist"in 26 Nisan-2 Mayıs 2003 tarihli sayısında yayınlanan Washington mahreçli "The Shadow Men-Gölgedeki Adamlar" başlıklı yazıyı dikkatle tetkik etmelerini tavsiye ederim. Üç sahifelik bu yazının özetinin özeti şudur: 2002 Yılında Bush Yönetimi içinde yer alan ve 20 kadar kişiden oluşan iyi örgütlenmiş bir grup kendilerine "Neo-Conservatives-Yeni Muhafazakâr"lar"adını vermiş ve bütün ağırlıklarını Saddam Hüseyin'i devirmek ve Amerika'nın demokrasi anlayışını bütün Orta Doğu'ya yaymak misyonunu yüklenmiştir. Nitekim bu grubun en kıdemli temsilcisi Paul Wolfowitz, Bağdat henüz alevler içinde yanarken, Suriye'de de değişiklik olacağı haberini patlatarak, gündeme gelmiş, Lordlar Kamarasında 18 Mart 2003 günü konuşan Lord Jopling Yeni Muhafazakarların Pentagon ve hatta Başkan Bush üzerinde baskılar oluşturduğunu söylerken İngiltere'deki bazı çevreler başta Wolfowitz, çoğunlukla Musevilerin oluşturduğu bu grubun Amerikan dış politikasını istediği yöne sürüklediğine işaret etmişlerdir. Bu konuda Fransa Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin daha da ileri giderek, ABD Yönetimindeki şiddet taraftarı şahinlerin Ariel Sharon'dan emir aldıklarını iddia etmiştir. Kısaca, "The Ecoomist" dergisinin bu ilginç yazısına göre bir entrikacı küçük grup, başta Başkan Bush olmak üzere, bugünkü ABD üzerinde İsrail taraftarı bir etki oluşturmaya çalışmakta, Ariel Sharon'un sadık ve kuvvetli savunuculuğunu yaparken İsrail'in çıkarlarına aykırı olan diğer ülkelerin çıkarlarına da düşman veya karşıt bir tavır takınmaktadır. Öteden beri İsrail taraftarı politika güdenler Irak, Suriye ve İran'ın, İsrail'e karşı baskısını azaltmak için "Kürtlük" kozunu oynamak temayülünde olduklarına göre, Wolfowitz'in başını çektiği çevrelerin bize hitaben: "Tezkere geçse idi, Türk Askeri Irak'a girecek ve Türkiye'nin bugün masada söz hakkı olacaktı" sözlerini ihtiyatla karşılıyorum. Zira bu ekip, hem ABD'nin hem de İsrail'in stratejik Müttefiki olan Türkiye'nin çıkarlarını ve beklentilerini görmezlikten gelmek pahasına önceden Kuzey Irak'ta "Kürt" kartını oynamayı tercih etmiştir. Wolfowitz'in "Türk Dostu" olduğu haberini okuyunca da 1956'da Prag Baharını bastırmak için Müttefiki Çekoslovakya'ya tanklarını yollayan Sovyet Lideri Brejnev'e Çekoslovak milletinin "İnsanın sizin gibi dostu olduktan sonra, düşmana hacet kalmaz" şeklindeki tepkisini hatırladım. Fakat 1940'ların ikinci yarısından bu yana, kesintisiz olarak ABD-Türkiye ittifakını ve İsrail'in Ortadoğu'daki varlığını savunmuş bir insan olarak, benim asıl endişem sözde dost Wolfowitz ve benzerlerinin, ABD dış politikasını veya daha doğru bir deyimle Başkan Bush'u uzun zaman etkilemeye devam etmeleri halinde, bundan hem Türk-Amerikan, hem de Türk-İsrail ilişkilerinin etkilenmesi ve bundan da önemlisi ABD'nin de dünyadaki çıkar imajının uzun vadede bozulmasına yol açmasıdır.