150 milyona yaklaşan nüfusu ve Türkiye'nin takriben 22 katı yüzölçümü ile memleketimizin büyük komşusu olan Rusya Federasyonu'nun 52 yaşındaki Devlet Başkanı Vladimir Putin yine son dakikada bir engel çıkmazsa, 5-6 Aralık 2004 günlerinde Türkiye'yi ziyaret edecektir. Bilindiği üzere, memleketimizi bu yılın eylül ayı başında ziyaret etmesi öngörülen Putin, Kuzey Osetya'nın Beslan kasabasındaki terörist okul baskını nedeni ile bu ziyaretini ertelemişti. Ankara'daki temasları esnasında Cumhurbaşkanı, Başbakan ve üst düzey yetkilileri ile görüşecek olan Putin'in gündeminde, petrol taşımacılığında yeni güzergâh arayışları, Rus gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya pazarlanması ve terörizm gibi konular yer almakta ve bu ziyaret esnasında iki ülke arasında bazı antlaşmaların imzalanması beklenmektedir. 18. Yüzyılda Rusya'nın güçlü ve otoriter Çariçesi olan 'Büyük' unvanı ile anılan II. Katerina'nın; Rusya gibi büyük bir devletin hükümdarı bir otokrat olmalıdır. Aksi takdirde Otokrasi dışındaki her yönetim şekli Rusya için sadece zararlı değil yıkıcı da olacaktır sözlerini adeta teyid edercesine, Rusya'nın ilk demokratik lideri olan Boris Yeltsin'in bu büyük ülkeyi anarşiye yakın bir başıbozukluğa sürüklediğini biliyoruz. İşte bu nedenle Ruslar, Yeltsin'in aksine, genç, ağırbaşlı ve disiplinli olan Putin'i takdir edip desteklemekte. Yeltsin dönemindeki yönetimin, taahhütlerini yerine getirememesi ve ekonomik çöküntüye uğraması üzerine ülkeyi terk eden yabancı yatırımcılar, yeniden Rusya'ya dönerek yatırım yapmaktadırlar. Gerçekten, zalim Sovyet Komünizminin ve daha sonra soyguncu Kapitalizmin ülkede oluşturduğu çarpıklıkları düzeltmek ülkede kol gezen soygunculuğu, eşkıyalığı ve terörizmi sona erdirmek görevi Putin'e düşmekte ve "Yeltsin'in Başbakanı" olarak göreve başlayan Putin, kısa zamanda aksine tahminlere rağmen, bir başka "Boris Nikolayeviç Yeltsin" olmayacağını ispat etmiş bulunmaktadır. Ne var ki, orta seviyede bir KGB ajanı olarak Doğu Almanya'da göreve başlayan ve bugün Devlet Başkanı olarak ülkesinde bozulmuş 'Düzen' ve 'Otorite'yi kurmak isteyen Putin'in, ekonomik alanda 'Liberal' olmasına rağmen, diğer alanlarda 'Otoriter ve Otokratik' bir çizgi izlemesi, başka bir deyimle 'Açık Ekonomi' sistemi uygularken 'Kapalı Siyasal' sistem uygulayarak, otorite adına birçok özgürlüğü kısıtlama yoluna gitmesi, hem ülkenin, hem de dünyanın 'Liberal' çevrelerinden eleştiri ve tepki almakta ve fakat Rus seçmeninin seçimlerde kullandığı oylarla Putin yönetimini desteklediği görülmektedir. Nitekim, 2003 Aralığında yapılan parlamento seçimlerinde, sol ve sağdaki liberallerin siyasi örgütleri olan 'Yabloko' ve 'Sağ Güçlerin Birliği' adlı partilerin silindiğini görüyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra Rusya'da 1991-2004 yılları arasında cereyan eden olaylar, Rus seçmeninin nazarında demokrasinin itibarını oldukça düşürmüş bulunmaktadır. En az 2008 yılına kadar Rusya'nın devlet başkanlığını garantileyen Putin'inTürk-Sovyet ilişkilerinin yeniden düzenlenme ve gelişmesinde, önemli ve güvenilir bir muhatap olduğunu düşünüyorum.