İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü için, 10 Aralık 2001 günü yapılan seçimlerde en fazla oy alan Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından ikinci defa Rektörlüğe atandığını biliyoruz. Ne var ki, medyada çıkan haberlerden, Cumhurbaşkanı Sezer henüz atamasını yapmadan önce ve Cumhurbaşkanının kararını etkilemek amacıyla beş Anayasa Hukuku profesörünün bir bildiri yayınlayarak, Sezer'den Alemdaroğlu'nun atanmamasını istedikleri anlaşılmaktadır. Bu bildiride 'Özgür Bilim ve Özerk Üniversite'den söz edilerek, Alemdaroğlu'nun dört yıllık rektörlük dönemindeki baskıcı, bıktırıcı yıldırıcı hukuk dışı uygulamaları ve yönetiminden şikayet edilerek, İÜ Rektörlüğüne yapılacak atamada şekli demokrasinin değil gerçek demokrasinin ölçü alınması istenmektedir. Hiç şüphe yok ki, her öğretim üyesi bir rektörün icraatını beğenip beğenmemek ve seçimde istediği rektör adayına oy vermek özgürlüğüne sahiptir. Ne var ki, 10 Aralık 2001 günkü İÜ Rektörlüğü Seçimleri, herkesin aday olabileceği ve fakat sadece üç rektör adayının başvurusu ile serbest bir ortam içinde, gizli oy ve açık tasnif esaslarına göre yapılmış ve oy sayımının sonucunda Prof. Alemdaroğlu büyük farkla seçimi önde bitirmiştir. Özerk Üniversite'nin asgari gereği, en fazla öğretim üyesinin oyunu alan bir adayın, Cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atanması lüzumu değil midir? Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı da bunu yapmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, uzun zamandan beri kamuoyunda Rektör Prof. Alemdaroğlu'na yöneltilen eleştiri ve hatta suçlamalara, İÜ öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu katılmamış ve Alemdaroğlu'nun icraatını onaylayarak ona güvenini beyan etmiştir. Batı Demokrasisi'nin temel ilkelerinden başlıcası çoğunluğun yönetme hakkı olduğuna göre, değişik görüş ve düşünceleri ileri sürme, yani muhalefet etme özgürlüğünün de tanındığı bir seçimde, en fazla oy almış adayın Cumhurbaşkanınca atanmasını önlemek için Cumhurbaşkanının iradesini ipotek altına almağa kalkışmak "Gerçek Demokrasi" ile bağdaşır mı? "Batı Demokrasisi 'Gerçek' değil 'Biçimsel' demokrasidir." suçlamasını yapan Marksist sistemde iktidarın uygulamada parti hiyerarşisi içinde, Politbüroda ve hatta Stalin örneğinde olduğu gibi, tek kişide toplandığını bilmiyor muyuz? Nitekim ünlü İngiliz yazarı George Orwell (1903-1950) 1945'te yayınladığı "Hayvanlar Çiftliği-Animal Farm" adlı eserinde bu durumu alaya almakta Marksizm-Leninizm sisteminin eşitsizliğe dayanan yapısını "Domuzlar Çifliği" statüsünün; "Bütün domuzlar eşittir" ve "Bazıları daha da eşittir" ilkeleri ile vurgulamaktadır. Bu durum ise Batı Demokrasisine "Biçimsel-şeklî" olarak hücum eden ve onu eleştiren ve fakat istibdatla sonuçlanan Marksizmin tarihî dramı değil midir? ....... NOT: Bütün okuyucularımızın yeni yılını kutlarken 2002'nin memleketimiz ve bütün dünya için hayırlı olmasını dilerim. İ.G.