Geçenlerde Radikal gazetesinde yayınlanan "İdeolojisiz Sol Parti Olmaz" başlıklı bir makaleyi görünce, kendi kendime "İdeolojisiz Parti Olur mu? diye sordum. Gazetenin "Yorum" sahifesinde yayınlanan ve Yıldız Teknik Üniversitesinin bir öğretim üyesi tarafından yazılan bu uzun makaleyi okuyunca anladım ki, Sayın Öğretim Üyesi "İdeolojisiz Sol Parti Olmaz" diyerek CHP'ye yüklenirken "İdeoloji" sözü ile "Marksist İdeoloji"yi kastediyor. Gerçekten, makale yazarı, yazısında hep "Sınıf" kavramı üzerinde duruyor ve Türkiye'de Sosyal Demokrat partilerin ve sendikaların söylemlerinde sınıf kavramına yer vermemesinden yakınıyor ve "Sınıf Kavramı"ndan hareket etmeyen ve sınıf söylemini kullanmayan bir partinin "Sol Parti" sayılamayacağı görşünü savunuyor. Oysa, bilindiği üzere "Sınıf Kavramı" Marksist Doktrinin temelidir. Marx, 1848'de yayınlanan "Komünist Manifestosu"nda bütün toplum tarihini sömüren ve sömürülen iki sınıf arasındaki çatışmadan ibaret görür. Kısaca, Marksist İdeolojinin ana ekseni sınıf kavgasıdır. Ne var ki, sosyal tabakalaşma konusunda Marks'tan sonra en önemli görüşün, Marks Weber tarafından ortaya atıldığını biliyoruz. Weber'e göre, sosyal kademelerde sınıf farklılaşmasının yanında bir de "Statü" farklılaşması vardır. Statü kişinin, toplumda saygı, itibar ve prestij bakımından sağladığı yeri ifade eder ve bunun belirlenmesinde, servet ve gelir gibi ekonomik faktörlerden çok, meslek, eğitim, kültür ve yaşama tarzı gibi faktörler rol oynar. Kısaca, demek istiyorum ki, Komünizmin ideolojisi olan Marksist Teorinin, ekonomik temele dayanan sınıf faktörünü belirtme konusundaki katkısını inkar etmemekle birlikte, bunun her zaman ve her yerde tek egemen faktör olduğunu ileri sürerek, politika sürecinde rol oynayan milliyet, ırk, din, bölge, kültür ve ideoloji gibi diğer faktörlerin etkisini hesaba katmamanın bizi gerçeklerden uzaklaştırarak ve bilimsel alandan çıkararak, tartışma kabul etmeyen "İman alanı"na çekebileceğini vurgulamak isitiyorum. Oysa, bir kavramı, değişmeyen "Dogma" haline sokmak bu kavram veya kavramlara dayanan ideolojileri, Marksizm, Nasyonal Sosyalizm, Faşizm ve Fundamentalizm gibi dogmatik ideolojilere dönüştürmektetir. Günümüzün demokratik ve pragmatik ideolojileri ise, Sağda "Liberal", "Muhafazakar" ve "Milliyetçi" gibi ideolojilerin karşısında, Solda "Sosyal Demokrat", "Demokratik Sosyalist" gibi ideolojiler yer almakta ve siyasi partiler genellikle bu ideolojiden birini benimsemektedir. Raymond Aron'un deyimi ile Özgürlükçü olmak isteyen bir ideolojinin istibdatla sonuçlanması Marksizm'in tarihî dramı olunca, Marksist İdeolojiyi benimseyen Sovyetler Birliği, 74 yıllık istibdattan sonra 1991'de yıkılmış, bu da Marksist ideolojnin uygulamada da çok itibar kaybetmesine neden olmuştur. Buna rağmen, fanatik Marksistlerin dünyanın çeşitli ve özellikle gelişme yolundaki ülkelerinde, Marksizmi toplumlarına hâlâ yamalamağa çalıştığını görüyor ve biliyoruz. Bununla birlikte, Marksizmi baştan beri benimsemeyen ve bugün iktidarda bulunan İngiliz İşçi Partisi dışında, eskiden Marksizme itibar eden, Avrupa'daki sol partilerin de Marksist ideolojiyi boşayarak "Sosyal Demokrat" veya "Demokratik Sosyalist ideolojileri benimsediğini, yani toplumlarını 21. Yüzyılda Karl Marks'ın yattığı "High Gates" mezarlığından yönetmek hevesinden artık vazgeçtiğini biliyor ve görüyoruz... ..... Not: Kemal Derviş'in 20 Mart 2004 günü, bazı milletvekilleri ve akademisyenlerle toplantı yapması konusunda fikrimi soranlara cevap: Sayın Derviş'in, daha sonraki açıklamalarına rağmen, bu çeşit toplantıları hiç olmazsa "şekil" ve "zaman" bakımından onaylamak kolay değildir. İ.G