Türkiye'nin üç katından büyük yüzölçümü ve 37.5 milyon nüfusu ile Afrika'nın en büyük ülkesini oluşturan Sudan'ın, 1899'dan sonra İngiltere ile Mısır'ın yönetiminde bulunduğunu 1 Ocak 1956'dan itibaren bağımsızlığın ilan ettiğini görüyoruz. Ne var ki, bağımsızlıktan sonra ülke birtakım askerî darbelere sahne olmuş, bu ekiplerin bir kısmı ülkede "Sosyalist Devlet" kurmak iddiası ile icraat yaparken, Cafer Muhamed Numeyri'nin uzun süren yönetiminden ve karışıklıklardan sonra ülkenin başına Tuğgeneral Ömer Hasan Ahmet el Beşir gelmiştir. Ancak bu askerî yönetim de insan hakları konusunda şiddetle eleştirilere uğramış, ülke borçlarını ödemediği için IMF'deki üyeliği askıya alınırken, ABD tarafından da "Terörist Ülkeler" listesine dahil edilmişken, Usame bin Ladin'i 11 Eylül 2001 ABD saldırısından önce sınırdışı ettiği için ise ABD nazarında yeniden puan toplamıştır. 1993'te ülkeyi yöneten Cuntayı dağıtan Ömer Hasan el Beşir'in Cumhurbaşkanlığına getirildiğini ve 1998'de din odaklı yönetimi temel alan bir anayasayı yürürlüğe soktuğunu görüyoruz. Fakat Sudan'ın belini büken esas sorun, ülkenin yıllardan beri devam eden iki ayrı iç savaşa sahne olması ve kişi başına 1000 dolar düşen bu ülkedeki fakirliğin ve sefaletin giderek daha büyük boyutlara ulaşmasıdır. İç savaşlardan bir tanesi, ülkenin bağımsızlığa kavuştuğu 1956 yılından bu yana Kuzey'deki Arap Müslümanlar ile Güney'deki Hıristiyan veya putperest siyahiler arasında devam ederken, 2003 Şubat'ında başlayan yeni iç savaş ise, ülkenin doğusunda yer alan, Fransa büyüklüğündeki Darfur bölgesinde, Müslüman Araplarla Müslüman Siyahiler arasında, yani yine "Etnik" temele dayalı olarak devam etmektedir. Doğrusu istenirse, Sudan'ın iç savaşları; ülkenin etnik yönden %52'sinin siyahi, %39'unun ise Arap olmasından kaynaklanmaktadır. Ülkenin %70'i Sünnî Müslümanlardan oluşmaktadır. 1956'daki bağımsızlığından itibaren Sudan, genellikle Arap Müslümanlardan oluşan küçük ve otoriter elit gruplar tarafından yönetilmiş ve yönetimde bulunanlar, Güney'deki Hıristiyan ve putperestlerin köylerini bombalar ve hayat kaynaklarını kuruturken, en az 2 milyon sivil hayatını kaybettiği için, Sudan Yönetimi Milletlerarası Af Örgütü gibi kuruluşlar tarafından "Etnik Temizlik" yani "Soykırım" yapmakla suçlanmıştır. Son haberler, Kuzey ile Güney arasındaki savaşın yakın zamanda barış ile sonuçlanacağı merkezinde iken, Darfur'da patlak veren iç savaşın maalesef devam etmek istidadı gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu konuda başta BM Güvenlik Konseyi olmak üzere, Afrika Birliğine büyük görevler düşmekte ve Sudan'ın, 3 milyon nüfuslu Başkent Hartum'daki yönetiminin bu defa Müslümanlar arasındaki, "Etnik Temizlik"ten vazgeçirilmesi büyük önem taşımaktadır. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Powell ile BM Genel Sekreteri Annan'ın Temmuz ayı başında Hartum Hükümetini Darfur'da "Etnik Temizlik"e son vermediği takdirde BM'nin harekete geçeceği konusunda uyardığını biliyoruz. Nitekim BM Güvenlik Konseyi ağustos ayının başında kabul ettiği bir karar suretinde, Sudan hükümetinden sivilleri öldüren "Milis Gücü"nün silahsızlandırılmasını istemiş ve hükümete açlık çeken Sudanlılara yiyecek yardımı götüren görevlilerin engellenmemesi konusunda 30 günlük bir süre vermiş bulunmaktadır.