Suudî Arabistan ve terör

A -
A +

23.6 milyon nüfuslu ve fakat Türkiye'nin 2.5 katından da büyük yüzölçümü ile Arap yarımadasının çok büyük bölümüne hükmeden ve dünyanın en zengin petrol yatakları üzerinde kurulu bulunan Suudî Arabistan Krallığının güçlü fakat değişime karşı olan İçişleri Bakanı Prens Nayef takriben, bundan sadece bir yıl kadar önce "Militan İslamcıların Krallığa bir tehlike oluşturup oluşturmadığı" sorusuna verdiği alaylı cevapta, bu düşüncelerin sadece gevezelerle, saçmalık üreticilerinin eseri olduğunu söylemişti. Ne var ki, Başkent Riyad'ın varoşlarında 9 Kasım 2003 günü meydana gelen ve en az 18 kişinin ölümü ile 120'den fazla kişinin yaralanmasına yol açan intihar saldırısından sonra, Suudî Arabistan yöneticilerinin huzurlarının kaçtığını söylemek yanlış olmaz. Doğrusu istenirse, Kasım ayındaki intihar saldırısı, daha evvel yapılan benzer saldırıların devamı olmuş, nitekim intihar eylemcileri 2003 yılının mayıs ayında yabancıların meskun olduğu yerlere saldırarak 15 kişiyi öldürür ve o zamandan bu yana 12 polis ve 18 terör eylemcisi öldürülürken, 600 kadar terör sanığı tutuklanmıştır. Ne var ki, 9 kasım günü yapılan saldırıda, ilk defa, çoğu Lübnanlı ve Mısırlı çalışanlardan ve çocuklarından oluşan Müslüman Araplar hedef alınırken, bu saldırı Müslümanların kutsal ayı olan Ramazanda meydana gelmiş ve ülkenin resmi dini otoriteleri, saldırı eylemcilerini "Şeytanın Ajanları"" olarak nitelerken, devlet televizyonu saldırının kanlı sahnelerini gece boyunca yayınlamış, Krallığın önemli "Al Vatan" gazetesi, okuyucularına hitaben " Sizler ya ülke ile veya terörizm ile birliksiniz" başlığını düşürmüştür. Yakın zamana kadar birçok Suudî Müslüman, İslâm'ın Amerika'nın tehdidi altında bulunduğu düşüncesi ile, daha evvelki terör eylemlerini müsamaha ile karşılar ve hattâ "Silahlı Cihad"ı bile hoş görürken, bu hoşgörü hemen tamamen kalkmış, 2003 yılı başlarında, şartlar gerektirirse "Silahlı Cihad"ı savunan popüler din adamı Safar al-Havali bile, 9 kasım 2003'teki Riyad intihar saldırısının "Cihad" sayılamayacağını söylemiştir. Safar al-Havali ve benzeri Suudî Radikaller, hükümetin başkaldıranlarla diyaloğa girmesi için kendilerini bir "Kanal" olarak kullanması gerektiğini düşünürken, İçişleri Bakanı Prens Nayef bu düşünceye karşı çıkmakta ve silaha sarılanlarla tek konuşma şeklinin, silah ve kılıç kullanmak olduğunu söylemektedir. Bu çeşit fikirler, şiddet tedbirlerinin mücadeleyi kızıştıracağı ve ülkedeki reformları tehlikeye atacağı düşüncesinde olan liberal Suudileri endişeye düşürmekte, bunlar, Krallığın ayakta kalması için son yıllarda Prenslerin açtığı reform yolunun sürdürülmesi, Krallığın daha az otokratik ve daha az "Yolsuz" olması gerektiğini ve aksi takdirde ise işsiz dolaşan Suudî gençliğin başkaldıracağına inanmaktadırlar. Bu nedenle, Kral Fahd'ın 1995'teki rahatsızlığından beri, ülkeyi yöneten 81 yaşındaki Veliahd Prens Abdullah da, 1932'de kurulan Krallığını ve hanedanını kaosa sürüklenmekten kurtarmak için, modernizm ve demokrasi alanında, gerekli reformları yapma zamanının geldiğini görmektedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.