2002 yılının Aralık ayında Washington Post Gazetesi'nde yayınlanan uzun bir makalede teröristlere uygulanan Amerikan Sorgulama Yöntemleri ele alınmakta ve bu yazıda Amerikalı görevlilerin, sanıkları uykusuz bırakmak, gözlerini bağlamak, saatlerce başaşağı sarkıtmak, dövmek, ihtiyaç halinde ağrı kesici ilâç vermemek gibi yöntemlerden söz ettikleri anlatılmaktadır. Bu makale birbirini tutmayan beyanlarla yalanlanmış ve Amerikalı yorumcular, tıpkı Kuzey İrlanda ve Cezayir'deki buna benzer uygulamalar gündeme geldiği zaman, İngiliz ve Fransız yorumcularının yaptığı gibi "Terör ve İşkence" konusunu tartışmaya fazla istek göstermemişlerdir. Oysa, kaçınılmadan cevaplandırılması gereken soru görevliler, terörist sanıklarını sorgularken, bir diğer büyük boyutlu terörist saldırıyı önlemek için sanıklardan gereken bilgiyi nasıl elde etmelidir? ABD'de bu tartışmaya katılan sayılı kişilerden biri olan ülkenin ileri gelen ceza avukatlarından Alan Dershowitz, bu konuda "Saatli bomba" senaryosunu ortaya atmakta, bu senaryoya göre "binlerce kişiyi öldürmeye hazır bir saatli bombanın mevcudiyeti halinde, bu bombanın nerede bulunduğunu bildiğine inandığınız bir tutuklu bu konuda konuşturulmak için gerekirse işkenceye tutulmalı mıdır?" sorusunun cevabı aranmaktadır. Dershowitz'e göre birçok kimse bu soruya "Evet" cevabını verecektir. El-Kaide'nin 11 Eylül 2001 günkü ABD'ye saldırısından sonra bu senaryo "Teorik" olmaktan çıkmış olmakla birlikte, Avukat Dershowitz'in yeni terörist tehditlerin ve eylemlerin önlenmesi için öldürücü olmayan işkenceyi haklı görmesi görüşü onaylanamaz. Zira işkenceye başvurmanın yasaklanması Batı'nın en önemli tabularından biri olup, bu tabu en ciddi durumlarda bile, "Nükleer Silaha başvurmamak" tabusu gibi, büyük bedel karşılığı bile olsa korunmalıdır. Zira, Bush yönetiminin Saddam Hüseyin rejimini muhaliflerine işkence yapmakla suçladığını biliyoruz. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. maddesi olağanüstü hallerde kişi özgürlüklerinin sınırlanabileceğini ve hatta askıya alınabileceğini kabul etmekle birlikte, bu dönemlerde bile işkenceye başvurmayı yasaklamaktadır. ABD, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine tabi olmadığına göre ABD'ye yönelen El-Kaide terör tehdidinin ciddiyeti karşısında, bu ülkede, işkenceye varmayan etkin ve uzun sorgulamalara, sanıkları ölçülü şekilde uykudan mahrum etme ve sanıkları söyletmek için serum kullanma gibi yöntemler bazı hallerde uygulanabilir. Bu gibi yöntemler milletlerarası hukuk nazarında belirsizliğini korumakta, bununla birlikte bu konuda demokrasilerin aşmaması gereken bir sınır da mevcut bulunmaktadır. İşte ABD ve Müttefikleri'nin, "Medeni Değerler"ini kaybetmek istemiyorlarsa, bu sınırı aşmamaları gerekir. Bu konuya tekrar geleceğim.