Tony Blair'in 3. seçim zaferi ve ötesi...

A -
A +

5 Mayıs 2005 genel seçimlerini kazanan Büyük Britanya'nın İşçi Partisi Lideri Tony Blair, üst üste üç defa seçilen 'Lider' unvanını kazanmış bulunuyor. Seçimden sonra beyanat veren Blair'in bir kere daha aday olmaya niyeti olmadığını öğreniyor ve hatta üçüncü dönemin bitimine doğru Başbakanlığı, Hazine Bakanı olan ve Blair'in 'Halefi' olduğu bilinen Gordon Brown'a bırakacağını biliyoruz. Blair'in, Muhafazakar Lider Bn. Thatcher'i takiben, arka arkaya üç seçim kazanmasının başlıca nedeni, İşçi Partisi'ni siyasî yelpazenin merkezine çekerek ve Merkez ile Merkez-Sağ'daki bir kısım oyları Muhafazakar Parti'den kopararak, İşçi Partisi'ne katmasıdır. Blair'in bu 'Operasyon'unda ise hareket notkasının İngiltere'nin ünlü bilim yuvası olan London School of Economist- LSE'den Prof. Anthony Giddens'le birlikte uyguladıkları ve The Third Way-Üçüncü Yol olarak adlandırılan ve "Sağ ile Sol'un ötesinde" kalan model olduğunu hatırlıyoruz. 'Yeni Sol' olarak da adlandırılan bu 'Üçüncü Yol' çizgisi İşçilere, Muhafazakarların da bir miktar oylarını alması yolunu açarken, küreselleşmenin sosyal önemini ihmal etmeden Neo Liberal Politikaları da dengelemek imkanını vermiş ve bundan da önemlisi, bu çizgi Margaret Thatcher'in 1980'li yıllardaki başarısı esnasında İngiltere'de kuvvetlenen 'Sol, ekonomiyi büyütemez, ülkeyi yönetemez', iddiasının geçersizliğini ortaya koymuştur. Gerçekten, iki seçim dönemi zarfından Tony Blair liderliğindeki İşçi Partisi, Büyük Britanya'da önemli bir 'Transformasyon' sağlayarak, Muhafazakâr ve İşçi İktidarlar arasındaki 'Keskin İdeolojik Ayrılıklar'a son verdiği için, üçüncü defa iktidarda kalmayı başarırken, Başkan Bush'u kayıtsız şartsız Irak macerasında desteklediği için ise 5 Mayıs 2005 Seçimlerinde önemli oy kaybına uğramıştır. Bugün henüz 52 yaşında olmasına rağmen, siyasal hayatını bu dönem sonunda noktalamak kararını alan Tony Blair'in ilk iki dönemdeki gürültülü siyasi çekişmeler ve arbedeler yerine, ağırlığını tarihte kendisine daha muteber bir yer sağlamak yönünde kullanması beklenmektedir. Böyle olunca da Blair'in önümüzdeki yıllarda gündemindeki ağırlıklı konuların başında; bütçe açığını kapamak, bunun için de, emeklilik yaşını yükseltmek ve ulusal sağlık hizmetlerindeki masrafları azaltmak ve özellikle başlattığı 'Anayasa Reformu' ile ilgili olarak Lordlar Kamarası üyeliğini 'Veraset' yerine 'Seçim'e dönüştürmek gibi hususların geldiğine şüpne yoktur. Not: "Fransa ve Hollanda'nın AB Anayasası'na hayır demeleri Türkiye'nin üyeliği için iyi mi, kötü mü oldu?" sorusuna kısa cevabım şudur: Bu referandumlarda reddedilen anayasa Türkiye'nin merkeziyetçi yapısına ve egemenlik anlayışına aykırı olduğu ve memleketimiz için 'imtiyazlı ortaklık' gibi aşağılayıcı bir statüyü içerdiği için, iki ülkenin verdiği "hayır" oylarının Türkiye için "hayırlı" olduğunu, diğer taraftan AB'de yaşanan bu krizin Türkiye'nin önemini artıracağını düşünüyorum. Nitekim Fransa'daki referandumdan sonra İngilizlerin The Times gazetesi 'AB Türkiye'ye kapılarını sonuna kadar açmalıdır' ifadesini kullanmıştır. İ.G.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.