1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı "Türk Harflerinin kabul ve tatbiki hakkında" adlı Devrim kanununun kabulünün 71. yıldönümü idi. Bilindiği gibi Mustafa Kemal liderliğinde Türkiye'nin yaşadığı devrimin iki aşaması vardır: Birinci aşama "Kurtuluş" olarak adlandırılır, Menderes'ten sonra başlayan Milli Mücadele 1922'de "Askeri", 1923'de de Lozan'daki "Diplomatik" zaferle sonuçlanır. Devrimin ikinci aşaması ise zaferden sonra başlar. Osmanlı Monarşisini ve temel kurumlarını hedef alarak Yeniden Kuruluşu oluşturur ve pekiştirir. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması, Cumhuriyet ilânı, Hukuk devrimi, Milliyetçilik ve laiklik ilkelerini gerçekleştiren bütün "Reform"lar bu aşamada yürürlüğe sokulur. Gerçekten, "Türk-Atatürk" devriminin en önemli ilkesi olan Milliyetçilik, "Bir ulusal toplum ve bunun bağımsız devletini oluşturma ideolojisi" diye tanımlanabilir. Kendi ulusal bağımsızlıkları için mücadele eden Balkan halkları bir "Türk Rönesansı" için de elverişli zemin hazırlıyor, özellikle Makedonya milliyetçilik akımlarının egemen olduğu Avrupa merkezlerine yakınlığı ve önemli bir Türk kitlesi barındırması nedeniyle, Türk Milliyetçiliğinin mayalanması için uygun bir ortam oluşturuyordu. Nitekim Türk asker ve sivil aydınları bağımsızlıkçı hareketlere karşı mücadele ederlerken, milliyetçi düşüncelerle tanışma fırsatını bulmuş, öylesine ki Balkan Savaşlarına "Osmanlı" olarak giden askerler, cephelerden "Türk" olarak dönmüştür. Denilebilir ki, nasıl bir Balkan ve Ermeni Milliyetçiliği Osmanlıcılık görüşünün çıkmazını gösterdiyse, Arnavutlar ve Araplar gibi Müslüman halkları saran Milliyetçilik hareketleri de, İslâm Birliği düşüncesinin yetersizliğini ortaya koymuştur. Bu suretle Milliyetçilik, Milli Mücadelenin egemen ideolojisi olmuş, TBMM ve Cumhuriyet yönetimi, siyasal devrim yolu ile, yani Saltanatın ve Hilafetin kaldırılması ve Cumhuriyetin ilânı ile devletin ulusallaşmasını sağladıktan sonra, "Ulusal Kimlik" oluşturmak amacıyla bir dizi köklü atılımlara girişmiş, bu sürecin düşünsel dayanaklarından biri "İslâm Öncesi Türklük Dönemi" olmuş Ziya Gökalp; "Türkçülüğün Esasları"nda "Dünyanın en demokrat kavmi Eski Türkler olduğu gibi, en feminist nesli de Eski Türklerdir." demiştir. Uygulama alanındaki milliyetçi icraat toplumsal ve kültürel alanlara yayılmış, toplumsal yaşamda; dinsel giyimlerin kamu yaşamından uzaklaştırılması, ibadet dilinin Türkçeleşmesi, soyadı kanunu hep bu milliyetçi uygulamanın örnekleridir. Ulusal kimlik oluşturmanın gözde alanı ise "Kültürel yaşam" olmuş, bu kültür politikası Gökalp, Akçura gibi bazı Türkçü düşünürlerin deyimi ile "Kültür kapitülasyonlarından kurtulma" amacına yönelmiş, bunların başında Türkçe'ye uymayan harfler sistemi, yani "Alfabe" gelmiştir... Türkçe'nin zenginliğine uygun Latin harflerinin kabulü, yani kolay ve dile uygun alfabe son derece uygun bir araç haline geldi. Bütün dünya Türklüğü de, İran Türkmen ve Azerileri Kerkük Türkleri dışında, Arap Alfabesini terketti. Kurtuluş aşaması ile büyük izler bırakan Türkiye "Kuruluş ve köklü reformlar" bakımından fazla etkili olamamış, bunun istisnası Alfabe değişikliği alanında görülerek Balkanlarda, özellikle Bulgaristan'da ve Kıbrıs'ta yaşayan Türkler kendi istekleriyle yeni harfleri benimseyerek, kullanmağa başlamışlardır. Not: Türk alfabesinde bulunmadığı halde, w, x, q gibi harflerin yaygın şekilde kullanıldığı ileri sürülerek Türk alfabesine yeni harfler eklenmesi gerektiği görüşüne katılmıyorum. Zira bu harfler esasen sözlüklerimizde yer alıyor. Ayrıca bu harfleri içeren sözcüklerin yabancı sözcükler olduğunu göstermek bakımından o haliyle kullanılması gerekir. Kısaca yeni yabancı harflerin Türk alfabesine girmesi gerekmez düşüncesindeyim. İ.G.