Cumhuriyetin 1923'te ilânı ile doruğuna ulaşan Siyasal Devrim'den sonra 1926'da Kıt'a Avrupası hukuk sistemine dahil çeşitli ülkelerin kanunlarının alınması ile Türkiye'de bir Hukuk Devrimi yapılmış, bu devrim ülkenin "Çağdaşlaştırılma ve Kalkınma"sı için bir araç olarak kullanılmıştır. Kurtuluş Savaşından sonra "Teokratik" devlet yerine, Ulusal Egemenliğe dayalı olarak kurulan "Cumhuriyet" kültürel yönden Batıya yönelmiş, ne var ki Batı uygarlığı, Batı'nın uygarlığı olduğu için değil, insanlığın binlerce yıllık süreç içindeki değerlerine, Batı'nın, Rönesans, reform, Büyük Fransız İhtilali, sanayi ve teknoloji devrimleri ile özgürlükçü ve akılcı bir hayat felsefesi oluşturduğu çağdaş uygarlığı temsil ettiği için seçilmiştir. Ne var ki, birer çerçeve olan yeni kanunlar uygulamada Türk toplumunun şartlarına uygun bir biçim almıştır. Esasen Resepsion yani "yabancı kanunların benimsenmesi" her çağda görülen bir hukuki gelişim olayıdır ve konusu hukuk değil, kanunlardır. Türkiye'de, hukuk fakültelerindeki bilimsel çalışmalar ve mahkeme içtihatları kendine özgü bir Türk Hukuku'nun oluşturulmasına öncü olmuş, özellikle hakimlerimiz, Medeni Kanunun kendilerine tanıdığı takdir yetkisi ile boşlukları doldurmak için örf ve adetlerimizden ikinci kaynak olarak yararlanmışlar ve Batı'dan alınan hukuk normları Türk toplumunun yaşam şartları ile adeta millileştirilmiş ve Türkiye Osmanlı Devleti'nin içinde çırpındığı hukuk çokluğuna düşmeden İslâm Hukukunu uygulamayan ilk ve tek Müslüman ülke olmuştur. Türk Hukuk devrimi, dünya hukuk tarihinin önemli olaylarından biri olarak kabul edilmiş, Medenî Kanunun kabulünün ilk yıllarında Adalet Bakanlığımızda danışman olan İsviçreli hukukçu Sauser Hall "İslâm Devletlerinin en güçlüsü, bin yıl geçmişe varan kuralları, altı aylık bir sürede yürürlükten kaldırarak, üç yıllık bir zaman içinde, hukuk düzenini baştan sonuna kadar değiştiren sekiz modern kanunla donandı. Tarih, hiçbir ülkede bu kadar köklü örnek ve cesur deneyim gösteremez" demiştir.(*) Japon örneğinde olduğu gibi Türk örneğinde de yapılan hukuk reformunun amacı olan çağdaşlaşmaya ulaşılmış, bu itibarla bu reform "Başarılı" addedilmiştir. Aile ve miras hukuku gibi hukuk dallarındaki zorluklar, hukuk alanında doktrin ve uygulama ile, kültür alanında ise eğitim yolu ile büyük ölçüde aşılmıştır. Bugün ise Türkiye bir kere daha, AB ile uyum sağlamak için hukuk konusunda son rötuşları yaparken, Atatürk ve arkadaşlarının siyaset ve hukuk alanlarında gerçekleştirdiği siyasal ve hukuk devrimlerinin, bugünkü işimizi ne kadar kolaylaştırdığını daha iyi anlamakta ve bunu takdir ve şükranla karşılamaktadır. Nitekim Hukuk Devriminin 1030 maddeli ve kadın-erkek eşitliğini amaçlayan yeni bir Medeni Kanun tasarısının TBMM'ye sevki ile, sürdüğünü biliyoruz. *1926-1929 yılları arasında çeşitli Avrupa ülkelerinden alınan bu sekiz kanun şudur: Medenî Kanun, Borçlar Kanunu, Ceza Kanunu, Ticaret Kanunu (1926), HMUK (1927), Deniz Ticaret, CMUK ve İcra İflâs Kanunları (1929). Bu kanunlar çeşitli tarihlerde değişiklik görmüştür. İG.