Dünya dış politikasında büyük ağırlığı olan ABD'nin The Christian Science Monitor gazetesi geçenlerde yayınladığı bir makalede Türkiye'nin, İran'ın nükleer silahlanma programı ile giderek daha çok ilgilenmeye başladığını yazdı. Gazeteye göre, ocak ayındaki dondurucu soğuklara rağmen İran'ın Türkiye'deki evlerde ve fabrikalarda kullanılan doğal gazı %80 oranında kesmesi, Tahran'ın, Batılıların İran'ın nükleer programını durdurma çabalarından Türkiye'nin uzak durması gerektiği anlamını taşıyordu. Gerçekten, İran'ın nükleer politikası konusunda cereyan eden tartışmanın dışında kalan Türkiye'nin son zamanlarda tavrını ortaya koyduğunu, ocak ayında düzenlenen bir basın toplantısında Başbakan Erdoğan'ın, İran'a nükleer program konusundaki diplomatik müzakerelerde daha ılımlı olması çağrısında bulunduğunu ve Batılıların endişelerini paylaşarak, 'İran'ın nükleer programını barışçı amaçlarla sürdürmesi doğal bir haktır. Ancak, bu programın kütle imha silahlarını geliştirmeye yönelik olması halinde bunu desteklemek mümkün değildir' dediğini ve Türkiye Başkenti'nin son aylada ABD Dışişleri Bakanı Rice, İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutz, CIA ve FBI başkanlarının ziyaretleri ile diplomatik trafiğe sahne olduğunu hatırlıyoruz. Bilindiği üzere Türkiye ve İran 550 km'lik bir ortak sınırı paylaşmakta karşılıklı ticaret hacmi 4 milyar dolara ulaşmakta ve bu iki Müslüman ülke yüzyıllarca barış içinde yaşamaktadır. Ne var ki, bu barış iki ülke arasındaki hassas askeri güç dengesine dayanmakta ve fakat İran'ın nükleer silah edinmesi halinde bu dengenin kökünden bozulabileceğinden Türk sivil ve askerî çevreleri haklı olarak endişe etmektedirler. (*) İran'ın nükleer silah sahibi olmak isteyip istemediğini iddia etmek mümkün değildir. Nitekim İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini, sadece elektrik üretme amaçlı nükleer reaktörlere yakıt sağlama için yürüttüğünü söylüyor. Ne var ki, zenginleştirme işlemi ile nükleer silah başlıklarından yararlanılabilecek parçalanabilir çekirdek de elde edildiği için, bazı ülkeler, İran'ın en çok 5/10 yıl içinde nükleer bomba yapabileceğinden endişe ediyor. Nitekim İran'ın dostları Rusya ve Çin bile, Tahran'ın faaliyetini, dondurmaya taraftar olan ülkeler kervanına katılmış bulunuyor. Bu durum karşısında İran tutumundan vazgeçmezse, Orta Doğu'daki Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan'ın da kendi nükleer silah programları için kolları sıvayabileceklerinden haklı olarak endişe ediliyor. ..... (*) Gerçekten yüz yıllar süren Osmanlı-İran savaşlarından sonra 1639'da Kasr-ı Şirin Antlaşması ile kurulan karşılıklı dostluk ve barış, bugünlere kadar uzamakta, yani Türk-İran barışının ve iyi ilişkilerinin tarihi, 1774'te kurulan ABD ve 1871'de sağlanan Alman Birliği'nden daha gerilere gitmektedir.