AB Komisyonunun kabul ettiği 6 Ekim 2004 tarihli İlerleme Raporunda, Türkiye'nin siyasal kriterleri yeterince yerine getirdiğini vurgulayarak, AB'ye katılım müzakerelerinin açılmasını tavsiye ettiğini ve bu suretle Türkiye'nin kırk yıldan beri duymak istediği "Haber"i alarak, AB üyeliğimizin sadece "Mümkün" değil, aynı zamanda "Muhtemel" hale geldiğini biliyoruz. Bununla birlikte, Türkiye'nin önünde bertaraf edilmesi gereken birçok engelin de varlığı görmezlikten gelinemez. Müzakerelerin başlaması için AB liderlerinin 17 Aralık 2004 günü başlama tarihi vermesi gerekmekte ve bunun muhtemelen 2005 yılının ikinci yarısı olması beklenmektedir. Bu görüşmelerin ise, tahminen 10 yıl sürebileceği, yani uzun ve çetin geçeceği bilinmekte ve bu görüşmelerin takriben 80.000 sayfa tutan "AB Mevzuatı"na odaklanması beklenmektedir. Bazı AB ülkelerinde Türkiye'nin üyeliği konusundaki zıt görüşler, AB Komisyonu Raporunun tavsiyelerine de yansımış, Türkiye'nin AB üyeliğinin lüzumuna inanan AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi ve Raporu kaleme alan Günter Verheugen, Türkiye'nin "Uyum Yasaları" ile yaptığı değişikliğin uygulamaya geçirilmesi hususu raporda vurgulanırken, ülkemizde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda meydana gelecek bir gerilemenin görüşmelerin askıya alınmasına yol açacağı da ifade edilmiştir. Bu çeşit kuşku ve hükümlerin geçmiş yıllarda Slovakya'ya, bugün de Romanya'nın adaylığına karşı söz konusu olduğunu, yani Türkiye'ye 'Özgü' olmadığını da biliyoruz. AB çevrelerinde Türkiye'nin üyeliği konusunda duyulan en büyük korkunun, üyeliğimiz halinde çok miktarda göçmen işçinin Avrupa'ya gelmesi olduğunu ve bunun da üyeliğimize karşı en büyük engel olarak görüldüğünü de biliyoruz. Nitekim AB'nin genişlemesinden sorumlu yeni üye Olli Rehn de bu endişeyi paylaşmakta ve bunun sonucu olarak AB Komisyonunun İlerleme Raporunda Türkiye'den gelecek göçmen sayısının AB için zararlı boyutlara ulaşması halinde, serbest dolaşım konusunda birtakım "Tehlike önlemleri" alınması öngörülmektedir. Bütün bunlara rağmen, Başbakan Erdoğan'ın Komisyon Raporuna genellikle pozitif yaklaşarak Raporu "Dengeli" olarak nitelemesi, AB çevrelerinde "Olumlu" karşılanmış ve Erdoğan'ın liderliğindeki AK Parti'nin, Komiyonun ileri sürdüğü şartları, AB ülkelerinde Türkiye'ye karşı beliren muhalefeti sakinleştirmek amacına bağlaması, bir kısım AB medyasında Türkiye'nin eski aşırı hassasiyet ve sertlikten vazgeçmesi şeklinde yorumlanmıştır. Bu medyaya göre, 6 Ekim 2004 ile 17 Aralık 2004 günleri arasında herhangi bir aksiliğin çıkmaması için, Türkiye'nin, ihtilaflı konuların alevlenmemesine ve yeni tartışmaların çıkmasını önlemesine çaba sarfetmesi gerektiği vurgulanmakta, bu na rağmen yine de ileride Türkiye'nin AB üyeliğini "Referandum" veya "Referandumlar"a takılma tehlikesinin varlığı da inkar edilmemektedir. Bu konuda benim kanaatim şudur; Türk Milletinin büyük çoğunluğunun AB üyeliğine taraftar olması olgusu karşısında hükümetimiz, lüzumsuz tartışmalara girmek yerine, öncelikle 17 Aralık 2004 gününe kadar, bir taraftan AB üyeliğinin gereği olan eksikleri tamamlarken, diğer taraftan uyum yasaları ile gerçekleştirdiği mevzuat değişikliğini süratle uygulamaya, yani hayata geçirmeli ve bu suretle AB önüne "Ev Ödevi"ni yapmış bir ülke olarak çıkmamazı sağlamalıdır. Bu aşamada ben de "Arı Hareketi"nin düzenlediği toplantıda konuşan Joost Lagendik gibi Türkiye'nin, sabırlı ve sakin olması gerektiğine ve özellikle hiçbir AB üyesi ülke ile tartışmaya girmemesinin yararına ve bütün çabasını siyasal kriterlerin üzerinde yoğunlaştırması gereğine inanıyorum.