Türkiye AB'ye üye olabilecek mi?

A -
A +

Gazeteniz "Türkiye"nin; diğer bütün gazetelerden önce, 6 Nisan 2003 tarihli sayısının birinci sayfasında yayınlanan, İsveç ve Danimarka TV'lerinde gösterilen Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi ile ilgili bir belgesel haberi, AB'nin Türkiye'yi oyaladığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu habere göre, "Türkiye AB'ye üye olacak mı?" tarzında bir bürokratın sorduğu soruya zirvenin başkanı olan Danimarka Başbakanı Rasmussen; "Bu çok zor. Hazmedilmesi pek kolay değil" şeklinde cevap verirken, Dışişleri Bakanı Möller'e "Aralık 2004, Türkiye'yi oyalamak için en uygun tarih" diyor, Möller de "Zaten Fischer de Türklerin hiçbir zaman üye olamayacağını bana söylemişti" şeklinde cevap veriyor. Daha önce bu sütunda belirttiğim gibi 1997 Lüksemburg Zirvesi'nde Türkiye, Avrupa'nın genişleme süreci dışında bırakılarak, AB'ye 21. yüzyılda katılması düşünülen ülkeler arasında yer alamazken, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovenya, Estonya ve Güney Kıbrıs ile katılma müzakereleri başlamış, ikinci grupta yer alan Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Letonya ve Litvanya ise Lüksemburg Zirvesi'nde AB'nin genişleme sürecine dahil edilmiştir. Slovakya gibi, yakın zamana kadar demokrasinin olmadığı, seçilmiş bir parlamentosunun bile bulunmadığı bir ülkeyi genişleme sürecine dahil eden zirvenin başı Lüksemburg Başbakanı Jean Claude Juncker "Biz hükümetleri değil, halkları değerlendiriyoruz. Bu Slovak halkına AB'nin hediyesidir" derken, Türkiye'yi genişleme süreci dışında bırakarak bize uygulanan çifte standardı ortaya koymuş ve hızını alamayarak Türkiye'den "İşkenceci ülke" diye söz etmiştir. Lüksemburg Zirvesi'nden sonra dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın, New York Times gazetesindeki demecinde "AB tarafından öne sürülen tüm şartları yerine getirsek dahi, üyeliğimize karşı olan tutumun değişmeyeceğini anladık" sözler ile doğru teşhis koyarken 1999'da oluşturulan DSP, MHP ve ANAP koalisyonu içinde AB hakkında aynı teşhiste bulunan MHP lideri ile uyuşmazlığa düşerek koalisyonun bozulmasına sebep olması büyük çelişkidir. Esasen yine bundan birkaç yıl önce Hıristiyan Demokrat Partileri Zirve toplantısı sonucunda "Avrupa Birliği, Türkiye'den farklı kültürel, insanî ve Hıristiyan değerlere sahiptir" tarzında verilen demecin, Türkiye'deki bir kısım insanın gözünün önündeki perdeyi kaldırması gerekirdi. Ayrıca bu ifade tarzı, Samuel Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" tezinin AB'yi bir "Hıristiyan Klübü" olarak görmek isteyen bazı Avrupalıların görüşünün yansıması olarak değerlendirilmelidir. Aralık 1999 Helsinki Zirvesi'nde Türkiye 1963-1999 tarihleri arasındaki 36 yıllık maraton sonunda tam üyeliğe giden yolda, sözde, diğer 12 aday ülke ile eşit şartlarda, 13. ülke olarak adaylık statüsü kazanmış ve fakat Türkiye'ye yine de üyelik müzakerelerine başlamak imkânı verilmemiştir. Bu zirvede, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Estonya, Slovenya ve Güney Kıbrıs ile sürdürülmekte olan üyelik müzakerelerine devam edilmesine, diğer altı ülke olan, Litvanya, Letonya, Romanya, Bulgaristan, Slovakya ve Malta ile de üyelik müzakerelerine başlanmasına karar verildiğini biliyoruz. Helsinki Zirvesi'nde, sözde Türkiye'ye diğer aday ülkelerle eşit adaylık statüsü tanınır ve zirvenin sonuç raporunun 4. maddesinde bu husus "AB 13 aday devletin tek çatı altında ve eşit şartlarda bulunduğunu belirtir" ifadesi ile teyid edilirken, aynı maddede Türkiye'ye Kıbrıs ve Yunanistan ile ilgili sorunlarda çözüm bulmak, çözüm bulamadığı takdirde Yunanistan ile ilgili uyuşmazlıkları Lahey Adalet Divanı'na götürmek mükellefiyetini yüklemekte, ilave olarak 1993 Kopenhag Zirvesi'nde ortaya konulan siyasi kriterlere uygunluk sağlanmasını üyelik görüşmelerinin başlatılması için bir ön şart, üyelik için ise Kopenhag Kriterleri'nin tümünün gereklerinin yerine getirilmesinin esas olduğunu hatırlatmaktadır. Bilindiği üzere, Aralık 2002'de toplanan Kopenhag Zirvesi'nde de Türkiye'ye üyelik müzakerelerine başlama tarihi bir kere daha verilmeyerek, bu iş bu defa 2004 Aralığına ertelenmiştir. Yukarıda işaret ettiğim üzere, Kopenhag Zirvesi Başkanı Rasmussen'in bu konuda "Türkiye'yi oyalayıp süreci uzatmak için Aralık 2004 uygun bir tarih" sözü karşısında, ne yaparsak yapalım, iyimser olmak için, fazla neden olmadığını düşünüyorum. Nitekim genişlemeden sorumlu Verheugen daha şimdiden "Türkiye, Kıbrıs şartını yerine getirirse 2005'te tam üyelik müzakereleri başlar" sözleriyle, Kopenhag Kriterleri arasında yer almayan Kıbrıs şartını da sokuşturmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.