Geçenlerde eşimle birlikte bir dostumuza çaya gitmiştik. Karşılıklı hal hatır sorduktan sonra gündeme Türkiye'nin içine düştüğü son ekonomik kriz ve bundan çıkış yolları konusu geldi. Arkadaşım, Serdar Turgut'un bu konuda son zamanlardaki yazılarını izleyip izlemediğimi ve izliyorsam tesbitleri ve çıkış yolu ile ilgili görüşleri konusunda ne düşündüğümü sordu. Ben de özetle şu cevabı verdim: Serdar Turgut ötedenberi ilgi, takdir ve sempati ile izlediğim, geniş kültürlü, açık sözlü değerli genç bir yazardır. Yazarın Türkiye'nin son günlerde adeta ikiye ayrıldığı, ekonominin, ülke sanki nüfusun %10'undan ibaretmiş gibi örgütlendiği oysa "Öteki Türkiye" adını verdiği ve nüfusun nerede ise %90'ını gözden çıkardığı ve her türlü veriyi görme imkânına sahip olan insanların buna rağmen, başkasının parasını harcayan, üretmeden tüketen bir sistemin iflâs edeceğini bile bile bu sistemi sürdürdüğü, siyasî partilerin de bu sistemin kendilerini de yeyip bitireceğini göremediği tesbitlerine katılıyorum. Ne var ki yazarın, Türkiye'de seçim gündeme gelmeyecek, çünkü seçim kararını alacak insanlar, ilk seçimde kendilerinin yok olacaklarını biliyorlar. Türkiye yoluna devam edecek, ancak oyunun kurallarının yeniden yazılması için bir "ana dönem" ve bir "Teknokratlar Hükümeti"ne ihtiyaç var önerisi ile neyi kasdettiğini tam anlayamıyorum. Nitekim "Ara Dönem" de yakın geçmişte yaşadığımız "Ara Rejim"leri hatırlattığı için, yazarın son zamanlarda, haklı-haksız birtakım eleştirilerle de karşılaştığını hatırlıyorum. Benim "Krizden Çıkış Yolu" konusundaki düşüncem ise şudur: Önümüzdeki Genel Seçimlere daha epey vakit varken ve ekonomik kriz henüz "Sosyal Patlama" noktasına gelmeden, koalisyonu oluşturan Siyasî Partiler, her çeşit kişisel hesap ve tertiplerden uzak, "partiler üstü" bir çizgide birleşmeli, Türkiye'yi bugünkü duruma düşüren bütün vurgunlar ve savurganlıklar üzerine, eşit şekilde, yürümeli, gerekirse Bakanlar Kurulunu, dışarıdan alınacak bazı teknokratlarla takviye ederek, kendilerine halkın güvenini arttırmalı, bir taraftan IMF'nin ve Dünya Bankasının acı reçetelerini titizlikle uygulamağa çalışırken, diğer taratan, bütün bu tedbirlere rağmen krizin hafiflememesi halinde, Anayasa'nın (m. 119) Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna tanıdığı "Ağır Ekonomik Bunalım Nedeni İle Olağanüstü Hal" ilânı yoluna giderek, bu krizi "Anayasa Çerçevesi İçinde" yani demokratik usuller ile çözümlemeye çalışmalıdır. Zira tarihimiz, Turgut'un da söylediği gibi, büyük kötümserlik dönemlerinden sonra vatanın şaha kalktığı dönemlerle doludur. Bu vatan hepimizindir ve bir ikinci Türkiye de yoktur. Bu nedenle, Anayasal Çizgiye bağlı kalarak ve iç ile dış terörist odaklara fırsat vermeden ve pes etmeden bu krizden milletçe çıkma seferberliği veya daha doğru bir deyimle "Ekonomik Kurtuluş Savaşı" başlatılmalıdır. Aksi takdirde, başka çözümlerin gündeme gelmesi kaçınılmazdır.