Türkiye Cumhuriyeti nasıl kuruldu?

A -
A +

Önümüzdeki Salı günü, Türkiye Cumhuriyeti, 79. yılını katlayacaktır. 1919-1922 yılları arasında cereyan eden İstiklal Savaşının kazanılması ve yeni Türk Devletinin kurulması, milletimizin Batı ile Doğu arasından, daha doğru bir deyimle, "İki ateş arasından", Halide Edib'in ölmez romanının adıyla 'Ateşten Gömlek' giyerek geçmesiyle mümkün olmuştur. Zira bu yıllarda Batılılar 'Türkler medeni midir?' sorusunu sorarken, Doğudaki Sovyetlerin sorusu 'Türkler milli bir devlet kurmalı mı?' olmuştur. Gerçekten Yunan yazarı Moskopulos 1920'de Paris'te yayınlanan, "Tarihleriyle Mahkum Edilen Türkler" adındaki kitabında, Batının Türkler hakkındaki görüşünü: "Tarih hükmünü vermiştir. Bu yağmacı ve katiller milletinin Avrupa'da oturmaya hakkı yoktur. Atalarının yaşadıkları yere gitsin" tazındaki "yalan" "terbiyesiz" ve "küstah" sözleriyle özetliyordu. İngiliz Başbakanı Lloyd George ise bu görüşü "Ülkesinde saldırgan olmaktan başka hiçbir sıfatı olmayan bir kavim, kuvvetine güvenerek elinde bulundurduğu toprakları kötü idare ederse, milletler bu sahalarda medeniyeti yeniden getirmek hakkına sahiptirler" sözleriyle ifade ediyor, kısaca Lord Asquith'in "Osmanlı Devleti kılıçla gelmişti, kılıçla ölmeliydi" ifadesini tekrarlıyordu. Fransız Devlet adamı Clemenceau da "Türkler nereden geçtilerse orayı çöle çevirdiler" diye yazıyordu. Yani savaşın galipleri, Türklerin milli bir devlet kurmalarına inanmak şöyle dursun, medeni olduklarına inanmıyor ve bu suretle Batı, milli ve bağımsız bir Türk devletinin kurulmasını engelliyordu. (*) Doğudaki Sovyet hükümeti ise, Türk hareketine Batıya nazaran başka açıdan bakıyor, "Milli kurtuluş" gaye değil vasıtadır. Kurtuluş hareketini başarmış bir millet, millî ve bağımsız bir devlet kurmamalı, komünist blokun bir üyesi olmalıydı diyor, "Komünist Enternasyonal"in, kısaltılmış adıyla Komüntern'in, İkinci Kongresinin bu kararı, 1-9 Eylül 1920'de toplanan "Bakü Doğu Milletleri Kurultayı"nı doğurmuş, kısaca Türk Milli Kurtuluş Hareketi, Batıda olduğu gibi, Doğuda da hoş karşılanmamıştır. Bolşevik liderlerine göre; Türkiye'de Millî Devlet Komünist düzene varışın bir aşaması olmalıydı. Yani Sovyetlerin temsil ettiği Doğu da, Batı gibi Türklerin Milli ve Bağımsız bir devlet kurması gerektiğine inanmıyordu. Oysa Mustafa Kemal'in liderliğinde Türk milletinin gerçekleştirdiği İstiklal Savaşı, yani "Kurtuluş" ve bu savaş esnasında oluşturulan ve 29 Ekim 1923'te Cumhuriyete dönüştürülen yeni devletin Demokratik ve laik örgütlenmesi olan "Yeniden Kuruluş" aşamalarından geçen Türk Devrimi, Batı ve Doğu arasındaki ateşli vadiden geçerek, kendi yolunu, her çeşit Saltanatçı, Sınıfsal Sömürgeci, Himayeci ve Teokratik sistemleri reddederek ulusalcı yönde çizmiştir. Gerek İstiklal Savaşı gerekse Türkiye Cumhuriyeti'nin oluşumunu içine alan bu çetin yol sadece siyasal değil, aynı zamanda ideolojik bir bağımsızlık yolu olmuştur. Atatürkçülük ise, bu oluşumun düşünce ve aksiyon aşamalarından oluşan bir düşünce sistemidir. Bu satırların yazarı, bu düşünce sistemine "Atatürkçülük ideolojisi" adını uygun görmektedir. ....... (*) Bu münasebetle "Millî Romancımız" olarak bağrımıza bastığımız Yaşar Kemal'in; "Tarihimiz, coğrafyamız özellikle kanlı... Kanlılık Türklük ve Müslümanlığın kendi varlığından başka bir şeye izin vermiyor" tarzındaki ve tarihimize "iftira" eden beyanlarını yadırgıyor, kendisine köşe yazısında cevap veren Taha Akyol'un; Türklük ve Müslümanlık kültürel zenginliğe düşmansa, bin yıldır Anadolu'da, altı asır süreyle de Balkanlarda niye hoşgörülü davranmış? Yaşar Kemal "özellikle kanlı" bir tarih ve coğrafya arıyorsa, başka tarih ve coğrafyaları okumalıdır sözlerine aynen katılıyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.