AB Komisyonu Ankara Temsilcisi Hans Jorg Kretschmer'in Milliyet gazetesi yazarı Semih İdiz'e yaptığı açıklamada: "Azınlıklar Lozan'da belirtilmiştir demek ve Lozan'ı Azınlık olarak sadece Musevi, Rum ve Ermenileri kapsayacak şekilde sınırlı olarak yorumlamak yetersizdir. Bu nedenle Türkiye Azınlıklara Lozan'ı geniş yorumlayarak bakmalıdır" tarzında bir beyanda bulunduğunu ve bu yorumun Dışişlerinde ve medyamızda haklı tepkilere yol açtığını biliyoruz. "Türkiye, Azınlıklar konusunda AB standartlarına uymalıdır" diyen Sayın Kretschmer'e şimdilik kısaca hatırlatmak istediğim hususlar şudur: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesi Azınlıklar arasında ayrım gözetmeme ilkesini koymuş, bunun dışında AİHS'den Azınlıklara ilişkin haklara yer verilmemiştir. Buna mukabil Avrupa Konseyi'nin 4 Kasım 2004'te, AİHS'de ek 12 nolu Protokol ile ayrımcılığı bir kere daha yasakladığı ve 1998 tarihli Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesinin imzalandığını, imzalayanlardan Yunanistan, Hollanda, Lüksemburg, Letonya, İzlanda, Gürcistan ve Belçika tarafından onaylanmazken, Türkiye, Fransa ve Andora gibi ülkelerin bu sözleşmeyi henüz imzalamadıklarını görüyor, sözleşme çerçeve niteliğinde olduğundan, iç hukukta yasal düzenlemeler haline getirilmedikçe geçerliliği olmadığını vurgulamak istiyorum. Sözleşme, ulusal azınlık teriminden ne anlaşıldığını açıklamadığı ve herhangi bir tanım yapmadığı için, Avusturya, Danimarka, Estonya, Almanya. Slovenya, İsviçre, Polonya, İsveç ve Makedonya yaptıkları yorum beyanları ile 'Ulusal azınlık' deyiminden ne anladıklarını açıklarken, Lüksemburg, Malta ve Lehinştayn ise ülkelerinde azınlık olmadığını bildirmişlerdir. Sırası gelmişken 'Azınlık' konusunda Fransa'nın tutumundan da kısaca bahsetmek yerinde olur. Bilindiği üzere 59 milyon nüfuslu Fransa'da, 4.3 milyon Bröton, 1.6 milyon Alsaslı, 2 milyon Mağripli, 400 bin Korsikalı ve 260 bin Basklı ve toplam 10 milyona ulaşan farklı etnik gruplar bulunmasına rağmen, Fransa, resmi olarak hiçbir grubu 'Azınlık' kabul etmemekte, 1 Mart 1998'de yürürlüğe girmiş 'Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı'nı imzaladığı ve fakat onaylamadığı için, bu belgeyi yürürlüğe koymamış bulunmaktadır. Ayrıca bu sözleşmeyi imzalarken de getirdiği yorum ile, amacının, Azınlıkları tanımak ve korumak olmadığını, ülkenin bölünmez bütünlüğünün yasa önünde eşitliğin, Fransız halkının tekliğinin üstün olduğunu bildirmiş, tüm vatandaşlarını Fransız halkından, resmî ve zorunlu dilin ise Fransızca olduğunu kabul etmiştir. Farklı etnik gruplar konusunda Fransa'nın takındığı bu tutumun, Fransa gibi üniter ve ulusal devlet ilkesi ile, ülkenin bölünmez bütünlüğü ilkesini kabul eden Türkiye için de uygun bir model olduğunu düşünüyorum.