"Türkiye'nin AB yolunu tıkıyor" dedikleri "Kemalizm"

A -
A +

"Kopenhag Kriterleri"ne ek olarak, Kıbrıs, Yunanistan ile ihtilaflı konular, ABD'nin Türkiye'nin adaylığını desteklemesi gibi konuları, Türkiye'nin AB'ye üyeliğine birer engel olarak çıkaran AB'nin, bununla da yetinmeyerek, bu defa "Kemalizm-Atatürkçülük"ün de Türkiye'nin AB yolunu tıkadığı iddiasında bulunduğu herkesin malumudur. Gerçekten, Hürriyet Gazetesi'nin ele geçirdiği ve Mayıs ayında Avrupa Parlamentosu Genel Kuruluna sunulacak olan Türkiye Raporunda, Raportör Hollandalı Hıristiyan Demokrat Grubu Üyesi Arie Oostlander'in Türk Devleti'nin Laik ve Kemalist yapısını sorguladığını, Laikliğin farklı tercüme edilmesi ve Kemalizm İdeolojisinden arındırılmış, yeni bir anayasa yazılması talebinde bulunduğunu, gazetenin 7 Mart 2003 tarihli sayısında çıkan bir haberden hatırlıyoruz. Avrupa Parlamentosundaki Hıristiyan Demokratların Türkiye'nin AB üyeliğine ötedenberi karşı olduğunu bildiğimiz için, Arie Oostlander'in bu çıkışını Türkiye'yi, AB kapısında biraz daha oyalamak için ileri sürülen yeni bir bahane olarak karşılamakla birlikte, kendisine ve onun gibi düşünenlere "Kemalizm-Atatürkçülük"ün ne olduğunu ve ne olmadığını çok kısa olarak, anlatmak istiyorum. Atatürkçü düşünce sistemini yeterince anlamayanlar, Atatürk İlkelerini, Mustafa Kemal'in kurduğu CHP programının bazı hedefleri ifade eden "Altı Ok"tan ibaret sayarlar. Oysa "Atatürkçülük-Kemalizm"in Milli Egemenlik, Akla ve Bilime Bağlılık, Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh ile Milli Birlik ve Beraberlik gibi başka ve önemli ilkeleri de vardır. Bunun gibi "Türkiye Cumhuriyetini kuran, Türkiye Halkına Türk Milleti denir" ifadesi ile milliyetçiliğin "Etnik Irkçılık" demek olmadığını vurgulayan Mustafa Kemal, aynı kanaati, 1932'de; "Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep aynı cevherin damarlarıdır" sözleri ile tekrarlamıştır. Atatürkçü Düşünce Sistemi'nin kısa ifadesi olan "Atatürkçülük" deyiminin ilk şekli, Batılılar tarafından Milli Mücadele yıllarından itibaren kullanılan "Kemalizm" olmuş, 1929'da dil uzmanı Ahmet Cevat "Muhit" dergisinde "Kemalizm" deyimini kullanınca, bu deyim çabuk tutunmuş, 1930'larda yayınlanan "Kadro" dergisi Kemalizm ile Tarihî Maddecilik'i karıştırınca, bu görüşün oluşturulması gecikmiştir. Nitekim Kadrocu Ahmet Hamdi Başar "Barış Dünyası"nda 1967'de "Atatürk ve Atatürkçülük ayrımı yapılamıyor" başlıklı makalesinde, Atatürkçülüğün ihtisas ve fikir adamlarımız tarafından bile tam anlamı ile tarif ve izahının yapılamadığından yakınmıştır. Oysa, bir ideolog olmayan ve bize Lenin, Hitler ve Mao gibi "Kutsal Kitap" bırakmayan Atatürk'ün, 1937'de TBMM'yi açarken verdiği söylevde, memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak nesilden nesile yaşatacak kişi ve kurumları oluşturmak görevinin devlet ve üniversitelerimize bıraktığını görüyoruz. İşte Atatürk'ün sözünü ettiği bu ideoloji, Mustafa Kemal Atatürk'ün beyan ve aksiyonlarından oluşan bir düşünce sistemi olup, bunun Marksizm, Leninizm, Nasyonal Sosyalizm gibi katı ideolojik sistem ve tek partiye dayalı bir resmî ideoloji değil, akıl ve bilim mihverine ve milli egemenliğe dayalı pragmatik ve demokratik ve Japon Sosyal bilimcisi Masakazu Yamazaki'nin deyimi ile 20. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren çağımızda "Modernleşme İdeolojisi" olarak adlandırılan bir düşünce sistemi olduğunu görüyor ve belirliyoruz. Esasen UNESCO gibi güçlü kuruluşlar ve Prof. Samuel Eisenstadı ve diğerleri gibi dünyaca ünlü uzmanlar, Atatürk'ü hem emsalsiz bir Milli Mücadele, hem de Modernleşme Lideri, Atatürk İnkılabını ise bir "Modernleşme İdeolojisi" ve bütün Demokratik ve Laik dünya görüşleri ile uyuşan, yani "Çoğulcu" rejime uygun olan bir düşünce sistemi olarak kabul etmektedirler. Ayrıca, UNESCO Genel Kurulu'nun, 27 Kasım 1978'de, Mustafa Kemal Atatürk'ün Doğumu'nun 100. Yıldönümü olan 1981 Yılında kutlanması kararını alırken, gerekçe olarak, Atatürk'ün "Tüm yaşamı boyunca, insanlar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayırımı gözetmeden, bir uyum ve işbirliği çağının doğacağına olan inancını ve eylemlerinin her zaman barış, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünde gerçekleştiğini gözönünde tutmuştur. Bu itibarla, Atatürkçü Düşünce Sistemini Totaliter ve Dogmatik ideolojilerle karıştırmak büyük bir cehalet ve Mustafa Kemale haksızlıktır. Not: Her ne kadar Arie Oostlander'in, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komitesindeki aldığı ağır eleştiriler üzerine, geri adım attığı bildiriliyorsa da, Atatürkçü düşünceyi yanlış anlayanlar Oostlander'den ibaret olmadığı için, bu köşe yazısını kaleme aldım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.