AB'nin kuruluş ve gelişmesinde en önemli faktörün, geçmişte yaşanan Fransız-Alman düşmanlığının ve özellikle 1916 yılında 800.000 Fransız ve Alman askerinin hayatına malolan Verdün Meydan Savaşındaki korkunç bilançonun rol oynadığını biliyoruz. Nitekim, 1984 yılında bu savaşın yapıldığı bölgede, el ele yürüyen devrin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand ile Alman Başbakanı Helmut Kohl'ün tarihi Fransız-Alman uzlaşmasını dünyaya ilan ettiği de bilinmektedir. Ne var ki, AB üyeleri arasında Avrupa'da savaş tehlikesini önleyen bu kıt'ayı bu defa da, 11 Eylül 2001'de ABD'deki terörist saldırılarla dünya gündemine oturan El Kaide örgütü ile ona bağlı kuruluşların terörist eylemleri tehdit etmektedir. İşte bu "Potansiyel" tehdidin AB ülkelerinde oluşturduğu korku, AB'nin Türkiye'ye bakış açısını değiştirmiştir. Bu değişikliği özellikle Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in ve bunun sonucu olarak Almanya'nın Türkiye'nin AB üyeliğine bakışında görmemek mümkün değildir. Nitekim, Fischer, Berliner Zeitung gazetesine verdiği beyanatta, 11 Eylül saldırılarından sonra Türkiye'nin AB üyeliği konusundaki görüşünün tamamen Türkiye'nin lehine değiştiğini, zira "11 Eylül saldırısı"nın AB'nin "Stratejik Boyutu"nu açıkça ortaya koyduğunu söylemiştir. Bunun gibi son zamanlarda gazetecilere Berlin'de beyanat veren Alman İçişleri Bakanı Otto Schily'nin de "11 Eylül Faktörü" üzerinde durarak, Türkiye'nin AB'ye kabulünün, dünyaya "Müslümanlar ile Batı'nın Aydınlanma Çağının ve BM İnsan Hakları Bildirisinin değerleri temelinde birlikte yaşamalarının mümkün olduğu mesajını vermek anlamına geleceği mesajını verdiğini biliyoruz. Gerçekten, Batı dünyası ile İslam dünyası arasında ilişkilerin dar boğazdan geçtiği bu zamanda, aklı başında birçok AB lideri, bir İslam ülkesi olan laik Türkiye Cumhuriyeti'nin AB'ye üyelik başvurusunu reddetmenin "Medeniyetler Çatışması"nın bir teyidi anlamına geleceğini düşünmekte ve büyük bir İslam ülkesi olan Türkiye'nin AB üyeliğinin İslam ile Batı değerlerinin uzlaşırlılığının teyidi anlamına da geleceğini vurgulamaktadırlar. Bu nedenle -ve Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerinin gereklerini yerine getirmesi karşısında- Avrupa Komisyonunun, Türkiye'nin ilerleme raporunu, 6 Ekim 2004 günü onaylayarak, 17 Aralık 2004'te müzakerelere başlamak kararı için yeşil ışık yakmasını doğal olarak karşılıyor, karşımıza, hiçbir aday üyede aranmayan birtakım "Yazılı olmayan" Kriter ve şartların çıkarılmaması halinde, 17 Aralık kararının da olumlu olacağına inanarak, Sayın Başbakan Erdoğan'ı ve hükümetini bu yolda yaptığı çalışma ve gösterdiği çabadan dolayı candan kutluyorum.