Üniversitelerimiz ve yeni ders yılı...

A -
A +

Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de, devlet ve vakıf üniversiteleri, Eylül ayının ikinci yarısı ile Ekim ayının başında, kapılarını 2005-2006 Akademik yılına açmaktadır. Bilindiği üzere, ilk modern ünivesiteler Avrupa'da kurulmuş, ABD henüz dünya haritasında bile yer almamışken, 1088'de Bolonya, 1096'da Oxford ve onları takiben Fransa'da, Almanya'da üniversiteler açılarak yaygınlaşmıştır. Nitekim, yakın zamana kadar Avrupa Üniversitelerinin bilim adamları ve akademik yöneticiler için cazip bir model oluşturduğunu biliyoruz. Ne var ki, 10 Eylül 2005 tarihli 'The Economist' dergisinde 'The Brains Business-Akıl Mesleği' başlıklı ve yüksek öğretimi konu alan 22 sahifelik bir 'Survey-Araştırmada' etraflı olarak anlatıldığı üzere, Avrupa İkinci Dünya Savaşından sonra, kademeli olarak, yüksek öğretimdeki liderliğini ABD'ye kaptırmış bulunmaktadır. Gerçekten, Çin'in Şangay Jiao Tong Üniversiteninin belirlediği ve dünyaca benimsenen sıraya göre dünyanın en seçkin 20 üniversitesinden 17'si ABD'de bulunmakta, Amerikan üniversiteleri dünyada Nobel Ödülü kazanmış bilim adamının %70'ini istihdam ederken, pozitif bilimler ve mühendislik üzerinde yazılmış makalelerin %30'u ve en çok atıf yapılan makalelerin %44'ü Amerikan Üniversitelerinin öğretim elemanları tarafından yazılmış bulunmaktadır. Sözü geçen araştırmaya göre, Avrupa Üniversitelerindeki gerilemenin başlıca nedeni bu üniversitelerin devlet tarafından kurulması ve devletin sıkı denetimi altında olmasıdır. Bu durum karşısında gelişme yolundaki birçok ülke 'Bilgi Ekonomisi' yönünden kendine Avrupa'yı değil, ABD'yi örnek almakta, Nitekim Singapur, ülkesini bir 'Bilgi Adası'na dönüştürmeye çalışır ve Hindistan birçok 'Teknoloji Ensitüsü' kurarken, Çin Halk Cumhuriyeti son yıllarda yüksek öğrenim yapanları ikiye katlamış bulunmaktadır. The Economist'teki araştırmaya göre, ABD'de başlayan ve Asya'ya yayılan bu gelişmenin birinci nedeni yüksek öğrenimin demokratikleşmesi, yani giderek kitlelere yayılması, ikinci nedeni ise, 'Bilgi Ekonomisi'nin yükselmesi yani ekonomik büyümede bilginin fizikî kaynakların yerini almasıdır. Hiç şüphe yok ki bu gelişmenin diğer faktörleri olarak 'Globalleşme ve Rekabeti' zikretmek gerekir. Nitekim, OECD ülkelerine mensup olup dış ülkelerde öğrenim gören öğrenci sayısı ikiye katlanarak, 1.9 milyona ulaşırken, Dünya Bankasının tespitlerine göre yüksek öğretime dünyada sarfedilen para miktarı her yıl 300 milyar dolara, dünyadaki üniversite öğrenci sayısı ise 80 milyona ulaşmakta ve 3.5 milyon kişi öğretim elemanı olarak istihdam edilmektedir. Fakat üniversitelerde öğretim elemanlığına heveslenenlerin ve soyunanların ünlü Fransız düşünür ve edibi Honore de Balgzac'ın şu uyarısını unutmamaları gerekir: "Bilginin efendisi olmak için, çalışmanın uşağı olmak gerekir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.