Hayatını yitiren John Paul II yerine, Kardinaller Meclisinin, aşırı muhafazakarlığı ile tanınan 78 yaşındaki Alman Kardinal Joseph Ratzinger'i 'Benedict XVI' adı ile Papalığa seçtiğini biliyoruz. Dünyadaki 1.1 milyar Katoliğin ruhani liderliğine getirilen yeni Papanın ilk beyanında kendisini Hazreti İsa'nın emrinde çalışan basit ve mütevazı bir kimse olarak takdim ettiğini ve diğer medeniyetler ile diyaloğu sürdürmek sözünü verdiğini ve bu suretle 'Aşırı muhafazakar' olduğu konusundaki kanaati dağıtmaya çalıştığını görüyoruz. Bir polis memurunun oğlu olarak Bavyera'da dünyaya gelen ve Hitler'in Gençlik Örgütünde görev yapan Ratzinger'in, 1944'te Naziler ile ilişkisini kestiğini ve vefat eden Papa döneminde Vatikan'ın katı görüşlerini gayretle ve tavizsiz olarak yerine getirdiği için liberal Katolik aydınların öfkesini üzerine çektiğini medyadan öğreniyoruz. Doğrusu istenirse, başlangıçta Katolikliğin radikal değişikliğine taraftar olan Benedict XVI, 1968 Gençlik Hareketleri esnasında rotasını değiştirmiş ve bu hareketi, Avrupa'yı Marksizme, Ateizme ve kaosa götürebilecek bir tehlike olarak gördüğü için muhafazakarlığı eleştirilen Papa John Paul II'den daha aşırı muhafazakar olmuştur. Oysa, John Paul II'nin doğum kontrolü, rahiplerin evlenmesi, kürtaj, ötanazi, kadının statüsü, konularındaki katı tutumunun eleştirildiğini ve bu yüzden Avrupa'yı ve Kuzey Amerika'yı takiben özellikle Latin Amerika'daki Katolik Kilisesi mensuplarının, yılda ortalama olarak %1 oranında fire verdiğini görüyoruz. Bu nedenle, yeni Papa'nın muhafazakar görüşlerinin ve bu görüşleri ifade etmekteki uzlaşmazlığının ve dünya Katolikleri arasında daha büyük bölünmelere yol açmasından korkulmaktadır. Bunlara ilave olarak; 'The Economist' dergisinin 23-29 Nisan 2005 tarihli sayısında belirtildiği gibi, yeni Papa Benedict XVI'nın, 2004 yılında Türkiye'nin, sırf nüfusu Müslüman olduğu için, Avrupa Birliği'ne girmesine muhalefet etmesi, çok kültürlü Avrupa'dan yana olanları şoka uğratırken, AB'yi bir 'Hıristiyanlar Kulübü' olarak görenleri mutlu etmiş ve fakat bu davranışı, yeni Papa'nın aynı zamanda 'Laiklik karşıtı' olduğu gerçeğini ortaya koyduğu için, tüm laik çevrelerde 'Endişe' oluşturmuştur. Yine, The Economist'in çok yerinde olarak vurguladığı üzere, yeni Papa, AB'nin Hıristiyan dininin Katolik mezhebine mensup ülkeleri üzerinde dini otoritesini kabul ettirmeye kalkıştığı takdirde, böyle bir gündem, yalnız Türkiye'deki değil, dünyanın her tarafındaki Müslümanların sertlik taraftarı 'Siyasal İslam'a kayma tehlikesini oluşturabilir.(*) Nitekim, 180 milyon nüfuslu ve %70'i Katolik olan Brezilyalı Kardinal Claudio Hummes bile kilisenin kendi görüşlerini toplumlara dayatmasına karşı çıkmakta, yani birçok Katolik çoğunluklu ülkede olduğu gibi, Brezilya'daki insanlar da, yeni Papadan daha ılımlı bir tutum beklemektedir. ..... (*) 24 Nisan 2005 günü Vatikan'daki görevine resmen başlayan Papa 16. Benedict'in, ilk vaazında, diğer Hıristiyan mezheplerine, Musevilere ve hatta inanmayanlara seslenirken Müslümanları ise anmaması, bana göre bir "talihsiz unutkanlık"tır. İ.G.