Batı çâresiz. Manzara beş yüz sene önceyi aratır cinsden. Vaktiyle Osmanlı’nın Viyana’dan ötesine sıkışdırdığı ehl-i salîb yeni kıt’alar bularak boğulmakdan kurtulmuşdu. Bugün ilerleyebilecekleri hiçbir cihet yok. Doğuda sıkışanlar batıya da gidemiyor. ABD Avrupa’nın önünü kesiyor. Rusya ve Çin ise ABD’nin. Dolayısıyla hepsi ortada kaldı. Tabîî netîce getirmeyecek birtakım hamleler yapacaklar. Camı çerçeveyi, kapıyı bacayı zorlayacaklar. Nitekim zorluyorlar. Ne var ki bütün bunlar boşa çekilmiş kürekler. Hazîn bir âkıbetin erken habercileri!
Tabîî kaynak açlığı başda Avrupa olmak üzere bütün batıyı çıldırtmış durumda. NATO’nun Rusya konusunda atdığı adımlar bu kabîl. İngiltere’nin Estonya’daki üslere yeni birlikler göndereceğini açıklaması fevkalâde sevindirici. Durumun kendileri açısından vehâmet kesbetdiğini gösteriyor. Gûyâ pozisyon alıyorlar. Rusya’nın başına bir şey gelirse yeraltı yerüstü zenginliklerine hücûm edecekler. Asyanın kaynaklarını kim kaybetdi de sen bulacaksın teres! Hâsılı haşerât-ı mütenevvia ne yapıp edip doğunun zenginliklerine ulaşmak istiyor. Gâlibâ Selçuklular çağındaki sahne çok daha büyük ölçekde tekrarlanacak. Asya’ya girip yok olacaklar. Tek tük dönebilenler de çöplüğüne bir şeyler katma imkânı bulamayacak. Zîrâ doğuya sefâlet denizinde yüzerken gelmiyorlar. Lükse boğulmuşken geliyorlar. Hâlbuki sekiz yüz sene önce açlıkdan nefesleri kokarken Anadolu’ya girmişlerdi. O inanılmaz fakîrlik dibe vurup yükselmeyi berâberinde getirmişdi. Bugün küllerinden doğma imkânı yok vesselâm.
Garb külliyyen iflâs hâlinde. Bunun maddî olduğunu söylememize gerek yok. Zîrâ ma’nevî zâviyeden vaz’iyyeti kurtardıkları bir dönem bulunmuyor. Küfür karanlığında doğdular, küfür karanlığında ölüyorlar. Boğulmamak için sarıldıkları dallara bir bakın hele: PYD, YPG, PKK… Düşdükleri durumu buradan anlayabilirsiniz. Yetiş Salih Müslim! Yetiş Cemil Bayık! Yetiş Murat Karayılan! Batı çöküyor…
Doğu hıristiyanları İslâm ile şereflenebilir mi? Neden olmasın? Belarus devlet başkanı Lukaşenko’nun Tayyib beyin ziyâreti esnâsında Kur’an-ı kerîmi öpüp başına koyması az iş değil. Hem de kameraların önünde. Yine Avrupa’nın en büyük câmilerinden birinin Moskova’da bulunması çok mühim. Bunları söz konusu memleketlerdeki Müslüman nüfûsa bağlamak hâdiseyi tek başına îzâh edemez. Lukaşenko’nun açıklaması onca sıkışdırmaya rağmen çok güzel: “Müslümanlar bize hiçbir zaman sorun çıkarmadılar. Ben onların da başkanıyım. Belarus’da tüm halklar tek bir halkı oluşturuyor. Erdoğan ile birlikte câmi açılışındaydık. Kendisine hediye edilen Kur'an-ı Kerim'i öptü. Bana da aynı Kuran’ı verdiler. Ne yapmam gerekiyordu? Bu hareketi ben de tekrar etdim” Putin’in yaklaşık bir sene önce söylediklerine de bakalım: “Hepinizi tüm kalbimle Moskova Ulu Camii'nin açılışı vesîlesiyle kutluyorum. Bu, Rusyalı Müslümanlar için büyük bir olay. Moskova'nın en eski câmilerinden biri restore edilerek Avrupa'nın en büyük câmilerinden biri hâline getirildi. Modern bir görünüme kavuşdu. İslam, Rusya yasalarına göre ülkenin geleneksel dinlerinden biridir. Rusya, her zaman çok uluslu ve dinli bir ülke oldu. Bu bizim gücümüzdür. Rusya'da dîn mensûbları arasındaki uyumun sağlanmasında ‘Müslüman aklının’ yeri büyükdür. Geleneksel İslam Rusya’nın ma’nevî yapısının ayrılmaz bir parçasıdır” Aslında Putin’in geleneksel İslâm dediği şey ehl-i sünnet i’tikâdından başka bir şey değil. Yahudi ve İngiliz aklının üretdiği sapık yollardan ayırmak maksadıyla ‘geleneksel’ ifâdesini kullanıyor. Aynı konuşmada İŞİD’i telaffuz etmesi bunu gösteriyor. Tabîî bunların dînî cihetden ne ma’nâya geldiğini bilemez.
Hâsıl-ı kelâm ahvâl lehimize. Lâkin ağlamayı âdet hâline getirenler bu söylediğimizi de anlamayacak. Mef’ûllüğün memlûkları vızırdayacak. Fakat son günlerin moda ta’bîriyle bunların ‘kıymet-i harbiyesi’ yok. Zâten adı üstünde: Vızırdamak!