İlk dâimî Paris sefîrimiz kim? Moralı Ali Efendi. Fransızların Mısır'a göz dikdiği günlerde vazîfeye başlıyor. Renkli fakat saf biri. Kandırmak kolay. Öyle de oluyor. İşgâl söylentilerinin ayyuka çıkdığı günlerde o bunlara hiçbir şekilde iltifât etmiyor. İstanbul'a da bu yolda raporlar gönderiyor. Söz konusu haberlerin yalan olduğunu dile getiriyor. Bunlar diyor Cebel-i Târık veyâ Sicilya'ya yapılacak harekâtı gizlemek için uyduruluyor. Fransa Mısır'a dâir hiçbir kötü niyet taşımıyor. Bir iki derken Napolyon İskenderiye'ye çıkıyor. Ali Efendi'nin son raporu yine eskileri gibi. Mündericâtında, "sıkıntı yok, rahat olun" meâlinde şeyler var. Üçüncü Selîm okuyor ve üzerine şu şerhi düşüyor: Ne eşek herif imiş!
Bugün belli başlı güçlerle harb hâlindeyiz. Kim bunlar? İngiltere, Almanya, İsrâil. Ve tabîî diğerleri... Ne istiyorlar? İçe kapanmamızı. Niye? Sömürü devâm etsin diye. Osmanlı mîrâsına sâhib çıkan bir Türkiye behemehâl vampirlerin düşmanıdır. Kan emicilere geçid vermez. Bu yüzden ne yapıp edip bizi yüzyıl önce tıkdıkları hücreye tekrar kapatmak istiyorlar. Necâsetden maşa kullanıyorlar. PKK gibi. Her şey öylesine açık ki bunu görmemek körlük, duymamak sağırlık. Memleketimizde kör de sağır da maalesef çok. Bu safdiller iyi ki üçüncü Selîm'e rapor falan yazmıyor...
Bu tünelden geri dönüş şansımız bulunmuyor. İlerlemekden başka çâre yok. Aksini yapmak yıkım getirir. Teslîm olmak ma'nâsına gelir. Keyifle viskisini yudumlayan cânîlere, "hadi istediğiniz ameliyâtı yapın" demek olur. İşte o zaman kaybederiz. Psikolojik harbe karşı mukâvemetimizi artırmalıyız. Burada devletden ziyâde sivilleri kasdediyoruz. Biz siviller sıradan bir haberle sevinip sıradan bir haberle yıkılıyoruz. Bu tehlikeli. Bir manşetlik canımızın olduğu günler çok şükür geride kaldı. Fakat sınırdan da uzaklaşmalıyız. Ana hedefe kilitlenip sağa sola bakmamak bunu te'mîn edecekdir.
Türkiye bütün düşmanlarını alt edebilecek bir potansiyele sâhib. Elimizi ayağımızı bağlayan en mühim unsur bünyemizi saran kanserli hücreler. Siyâsetde, basında, iş hayâtında, cemaatlerde varlar. Daha doğrusu her yerdeler. Bunların temizlenmesi durumunda bir anda on kademe yukarı çıkarız. Çok kişinin hayâl dahi edemediği noktaya geliriz. Cihan devleti olmakdan bahsediyoruz. Ufku Üsküdar'ı aşamayanlar elbetde bu söylediklerimizi anlayamaz. İleriye doğru bakdığında burnundan başka bir şey göremeyenler tabîî ki bu ifâdelerimizi idrâk edemez. Başını güneşe kaldırdığında gözleri kamaşanlar kahramanca bir adım atamaz. Lâkin biz bilelim ve inanalım ki genlerimizde bu var. Uygun zaman ve zemînde bu ırmak yeniden çağlar. Zâlimleri boğar, mazlûmları tutup kaldırır.
Bakalım âyine-i devrân ne sûret gösterecek? Onlar Türkiye'yi hücreye mi tıkacak, Türkiye onları tasmalayıp kafese mi sokacak?