İRADE

A -
A +

Fâtih Belgrad’ı muhâsara etdi. Alamadı. Fetih torununun oğluna nasîb oldu. Sultan Süleyman, “Hadîs-i şerîfle övülmüş hâkânın fethedemediğini ben nasıl alayım” deseydi muvaffak olamazdı. Dolayısiyle “reel politik” gibi safsatalarla büyük hedeflere yürümekden vazgeçeceksek başlamadan bitmişiz demekdir. Böyle bir zilleti kabûl edeceklere sözümüz yok. Fakat Türk milleti bu değil. Evlâd-ı fâtihân kıyâmete kadar var olacak ve hiçbir şekilde irâdesizlik göstermeyecek.
 
Bugün ikili üçlü ittifaklarla Türkiye’nin önünü kesmeye çalışanlar var. Kim olduklarını, nihâî hedeflerini biliyoruz. Hiç gam değil. Hattâ gülüp oynamamız lâzım. Daha dün Beyaz Saray’da bir dakîka fazla kalmak i’tibâr demekdi. Şimdi ABD-Rusya el ele verip bize oyun oynayabilir diye tedirgin oluyoruz. Demek ki artık biri yetmiyor. Büyük mesâfe katetmişiz farkında değiliz.
 
Eski ihtişâmımıza kavuşmak bugünden yarına olacak iş değil. Mühim olan sağlam adımlarla bu yolda ilerlemek. Osmanlı böyle yükseldi. Bugün umûmî kanaat hâlini almış bir yanlış var. “Osmanlı’nın kısa zamanda büyük bir devlet olmasının sebebleri” dedikden sonra bir sürü cümle kuruyoruz. Hâlbuki Osmanlı kısa zamanda büyük bir devlet olmadı. Orhan Gâzî devrinde bile İlhânî şemsiyesi devâm ediyordu. “Alparslanların nesliyiz, böyle bir şey tanımayız” deselerdi doğmadan ölürlerdi. Atalarımız siyâsetin en incesini teferruâtıyla tatbîk etdi. Bu sûretle Türkleri muhteşem bir istikbâle kanatlandırdı. Kurulan pusuları, yapılan hâinlikleri teker teker te’sîrsiz kılarak ilerlediler. Şu hâlde bugün farklı ve dikensiz bir yoldan menzile varacağımızı düşünmek büyük saflık olur. Çilenin en katmerlisine hazır olmamız lâzım. Bir tarafdan mikropları imhâ edeceğiz bir tarafdan çile çekeceğiz. Zirveye çıkınca çilenin biteceğini düşünmek de safdillik. Çile orada daha da artacak. Çünki mes’ûliyyetimiz kat kat büyümüş olacak. Şu an iki göz odadan mes’ûlken o gün her oda gözümüz olacak…
 
Askerî ve iktisâdî yapı çok mühim. Şuur ikisinin de üstünde. O olmadan ayağımız havada demekdir. Çok insan ecdâdın yolunda olduğunu zannediyor. Hâlbuki hakîkat hiç de öyle değil. Bu çok büyük bir zaaf. Hazret-i Mevlâna’yı topaç gibi dönerek anacağını düşünen yığınlar var. Allah lafzını, Peygamber efendimizin mübârek ismini sazların tıngırtılarına katanlar var. Hadi gel de bunlara doğruyu anlat. Kim anlayacak, ne kadar anlayacak? Ne var ki duanın ve sabrın açamayacağı kapı yok. İnşallah insanımızın hepsi bir gün bu şuur kapısından geçecek!
 
İrâde mücâdeleyi gerekdirir. Nereye kadar? Mezara kadar! Ya’nî ümitsizliğe kapılmak yok. Teslîm olmak hiç yok. Ara sıra yenilebiliriz. Bu da derd değil. Mühim olan mağlûb olmamak. Türk milleti Osmanlının târih sahnesinden çekilmesiyle yenildi. İngilizler ve onların şahsında bütün din düşmanları muvakkat bir zafer kazandı. Ardından binbir türlü belâya muhâtab olduk. Girilmedik kalemiz, yıkılmadık hânemiz kalmadı. Fakat teslîm olmadık. Dolayısiyle mağlûb da olmadık. Mücâdeleye devâm etdik. Hâlâ ediyoruz. Bugün İslâmiyyet doğru olarak bu gâzî millet eliyle yeryüzüne yayılıyor. Ehl-i sünnet i’tikâdı latîf latîf bu topraklardan yedi iklîme esiyor.
 
Sonunda ne olur? Zaferin her türlüsü gelir mi? Bunu Cenâb-ı Hak bilir. Bize düşen maddî ma’nevî sebeblere yapışmak. Ecdâd gibi. Eğer onların yolundaysak yapacağımız iş bu! Bu yolda oldukdan sonra her netîce zaferdir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.