OYUN

A -
A +
Ömrümüz kimin hangi planla üzerimize geldiğini konuşmakla geçiyor. Ya’nî hep mef’ûl durumundayız. Koca koca adamlar bu yolda sayıp döküyor. Bunların komplo teorisi olduğunu söylemiyoruz. Hepsi ve daha fazlası vâki. Fakat bize lâzım olan bu değil. Ufkumuzu açacak tahlîllere ihtiyâcımız var.
 
Hasmın gizli veyâ açık düşmanlıkda bulunması işin tabiatının gereği. İstihbârat teşkîlâtları bunları ta’kîb eder ve gereken yerleri bilgilendirir. Devlet de tedbîr alır. Gazeteler, televizyonlar ve başka yollarla bunları halkla paylaşmak kime ne fayda sağlayacak? Yazanın veyâ konuşanın şöhretini artırmakdan başka hiçbir işe yaramaz. Milleti de tedirgin eder. Zâten düşmanın da istediği bu. Öte tarafdan söz konusu detay bilgilerin doğruluğu da şübheli. Nitekim büyük ifşâat olarak ortaya konan birçok bilgi sonradan çöpe gidiyor. Ne var ki ekseriyyet bunun farkına varamıyor. Aksi ortaya çıkınca hemen herkes daha önce söylenen o sözleri unutmuş oluyor. Bunları dile getiren zevât da büyük bir pişkinlikle yeni senaryolar yazıyor. Ugandalı dostum diye başlayan yazılar artık kabak tadı verdi. Doğruysa da, yanlışsa da, yalansa da!
 
Ahkâm kesmiyoruz. Sâdece ecdâdın yolundan yürümeye çalışıyoruz. Zîrâ geçmişimizde bu yanlışlar yok. Atalarımız şaşkın ördek gibi bir oraya bir buraya koşduran insanlar değil. Yanlışı reddeden, fitneye sebeb olacaksa doğruyu da dile getirmeyen bir yapıları var. Her şeyleri sâde. Yemeleri, içmeleri, oturmaları, kalkmaları... Aşırılıkdan uzaklar. İstihbârâtları bugünün en büyüklerini suya götürüp susuz getirir. Buna rağmen falanca devlet memleketimiz hakkında şöyle planlar yapıyormuş gibi bir dedikodunun İstanbul sokaklarında yayılması muhâl. Bu ancak Osmanlı olmayı unutduğumuz son dönemde ortaya çıkan bir hastalık. Şu hâlde istihbârâtçılık oynamayı bırakmalıyız. Oyun oyun demek de bir oyun. En azından ahmaklık.
 
Başka ahmaklıklarımız da yok değil. Canımız sıkıldığında arkamıza dönüp mâzîyi tenkîd etmekden vaz geçmeliyiz. Neymiş efendim, Osmanlı coğrafî keşifler yapılırken kayıdsız kalmış. Ya’nî Amerika'yı fethetmedi diye ecdâdımıza kızıyorlar. “Ağzı olan konuşuyor” ifâdesi duruma ne kadar da uygun düşüyor. Hadi buyurun siz fethedin. Büyük aklınızı, üstün zekânızı ve dillere destan kahramanlığınızı sonuna kadar kullanın. Bakalım birkaç dönüm yer fethedebilecek misiniz? “Ederiz de artık her yer çok dolu.” Sanki eskiden boşdu. Ayrıca bugün her yerin tıka basa dolu olduğu kanaati de yanlış. Dünyâda hâlâ o kadar çok boş yer var ki hepsi bilâ-istisnâ fâtihini bekliyor. Meselâ mı? Meselâ Kanada. 10 milyon kilometrekarelik yüzölçümü 40 milyon insan. Rusya farklı mı? 17 milyon kilometrekareye 150 milyon. Latin Amerika çok mu dolu? Peki ya Avustralya? İknâ olmayanlar yeter diyene kadar sayabiliriz…
 
Hadi buyurun. Boyunuzun ölçüsünü görelim. “O devirler geçdi” gibi laf ebeliğine girmeyin. Bunu kimse yutmaz. Başınızı önünüze eğmek ve her dâim haddinizi bilmek yapacağınız en güzel işlerden olsa gerek.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.