POLAT

A -
A +
Kısa kesilmiş dala çelik denir. Lâkin bununla işimiz yok. Bize pûlâd lâzım. Hani şu polat dedikleri. Bilhassa ma’neviyyâtımız pûlâddan olmalı. Günlük hâdiselerin oyuncağı olmamalı. Hele savaşdayken zirveye çıkıp sâbitlenmeli. Atomla dövülse değişmemeli. Moralimiz çok çabuk bozuluyor. Elimiz ayağımız bir anda tutmaz oluyor. Sık sık mücâdele azmimizin sarsıldığını hissediyoruz. Hâlbuki bu his kâmilen yanlış. Ne azmimizin sarsıldığı var ne de başka bir şeyimizin. Memleketimiz yerli yerinde duruyor. Seksen milyon yerli yerinde duruyor. Türk-Kürd kardeşliği yerli yerinde duruyor. Bakmayın şu kadar sayıdaki şaşkına. Onlar ana damarı temsîl etmiyor. Edemez de… “Fakat bugün amansız bir propagandaya muhâtablar. İster istemez te’sîrinde kalırlar” diyebilirsiniz. Merâk etmeyin kalmazlar. Belki bir anlık duraklama olabilir. Akabinde uyanırlar. Nitekim hâdiseler bu görüşümüzü te’yîd ediyor. Tek parti iktidârının onca zulüm ve katliâmı bize kardeşliğimizi unutduramadı. BBC’nin alçak propagandaları mı unutduracak? Niye Rus kanalı değil de BBC. TANAP’a bir göz atın!
 
Harbin tam ortasındayız. Kosova’da, Niğbolu’da, Varna’da karşımıza çıkanlar tekrar sahnede. Yeni kıt’anın sığırı asyanın ayısıyla kolkola. En azından zâhiren böyle. Ellerinde bir kalem bir de kâğıt. Durmadan harîta çiziyorlar. Son çizdiklerini çöpe atıp yeniden başlıyorlar. Kim bilir masa başında dünyâyı kaç def’a paylaşdılar. Harâretli ve kin dolular. Siyah başkan atalarına kan kusturanların zaferi için ter döküyor. Diğeri de yakalandığı amansız hastalığın psikolojisiyle hareket ediyor. Aslında hâlleri nefsi peşinde koşan yaşlılar gibi. Beden henüz direniyor fakat istikâmet toprak. Bunu görüyorlar ve elde imkân varken yapabileceğimizin a’zamîsini yapalım diyorlar...
 
Yüz senelik meskeneti atdık. Yeniden hamle gücü kazandık. Sanâyide, ticâretde varız. Gerçi dünyâ ölçeğinde henüz bir sıklet teşkîl etmiyoruz. Bunun için zamana ihtiyâcımız var. Fakat bizi menzile götürecek yürüyüşe başladık. Çok müşahhas olmasa da 2023 ve 2071 hedefleri önemli. On beş yirmi sene önce aylık hedeflerimiz bile hikâyeydi…
 
Nüfûsumuz yutulamayacak kadar büyük ama daha büyük olmalı. Yüz milyonu aşıp devâm etmeliyiz. Zîrâ yeni dünyâ düzeni eskisinden çok daha acımasız. Eskiden devletlerarası anlaşmaların belli bir ma’nâsı vardı. Ahlâk bu kadar dip yapmamışdı. Şimdi ise gözünün içine baka baka seni aldatmaya çalışan, aynı anda kırk hîle düşünen mahlûklarla muhâtabız. Bilhassa hıristiyan âleminin katolik ve protestan cenâhı böyle. Slavlar daha düz. Ne var ki vahşetde onlar da diğerlerini aratmıyor. Suriye’de bunu bir kerre daha gördük. Büyük devlet olmakla eşkıyâ devlet olmanın farkını bir kerre daha anladık.
 
Türkiye’nin derhal caydırıcı bir güç olarak ortaya çıkması lâzım. Cümle düşmana tek başımıza yetebilmeliyiz. Bu da yalnız ve ancak nükleer güç olmamıza bağlı. Bizi tehdîd eden ülkelere aynı tehdîdle karşılık verebilmemize bağlı. Bu imkânlar millî bir eğitim çarkından geçen vatan evlâdlarına teslîm edilirse biiznillah önümüzde kimse duramaz. Dikkat ederseniz “millî bir eğitim çarkı” diyoruz. Burası çok mühim. Yukarıda bahsetdiğimiz “pûlâd” başka türlü mümkin olmaz. Fakat dilerseniz eğitim mes’elesine başka bir yazıda cepheden girelim. Yarım kalmasın…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.