Adresini şaşırmış F.Bahçe taraftarı!

A -
A +

Adresini şaşırmış F.Bahçe taraftarı! F.Bahçe taraftarı öylesine bir şaşkınlık, bunalım içinde ki, tarif etmek mümkün değil... Hani haksız da değiller... Ezeli rakip Türkiye'yi aşmış, Avrupa kupaları kazanmış... İkinci derecedeki ezeli rakip, tıpkı birinci derecedeki gibi yükseklere tırmanışa geçmiş... İstanbul'un çok uzağındaki bir diğer eski zirve rakibi de, sağlam adımlarla ilerliyor... Kendi takımları ise negatif tarihi rekorlar kırıp duruyor... Baksanıza, öylesine şaşkınlar ki, Hakan Şükür'ü bile istemiyorlar. Sanki ellerinde müthiş santrforlar varmış gibi... Sonra Vladimir sahadan çıkarken, onu da protesto ediyorlar. Sanki diğerleri müthiş oynamış gibi... Takım altıncılık falan gibi tarihine hiç yakışmayan bir sıra için mücadele verirken, stadı dolduruyorlar... Bu iyi de, bence gelecek için saatli bomba anlamına gelir... Bir tuhaflık var ama... Haaa az kalsın unutuyordum. Aynı taraftar, Mustafa Denizli için de "İstemezük" pankartı asmıştı ama, sonra omuzlara aldı. Gerçekten tuhaf değil mi? Denizli'ye iş çıktı! F. Bahçe'den ayrıldıktan ya da ayrılmak zorunda bırakıldıktan sonra, Türkiye dışından bir çooook teklif alan teknik direktör Mustafa Denizli'nin, basından okuduğuma göre, ikinci ligdeki Vestel Manisa'ya teknik direktör olması an meselesiymiş. Eee nerede Denizli'yi bugünlere getiren medyadaki kalemşörleri, onu bir dâhi olarak futbol kamuoyuna tanıtanlar, sunanlar? Böyle ihânet olur mu? Hani nerede televizyonların, "Büyük hoca... Türk futboluna verdikleriyle..." falan filan yorumlarını yapanlar? Ayıp yahu! Hocanıza sahip çıkın... Fikstürcüler iflâs etti! Bizim müthiş spor medyasında neler var neler... Fikstüre bakıp G.Saray'ı şampiyon ilân etmişlerdi. Öyle ya, bir takım kendi sahasında oynadı mı, kesin kazanır. Onların okuduğu kitapta herhalde böyle yazıyor. Ama G.Saray yedi puan kaptırdı Ali Sami Yen'de... Yani Lucescu, fikstür falcılarını bile iflâs ettirdi. Yaşar haklı mı? Kocaelispor Teknik Direktörü Yaşar kardeşim, maçtan sonra çok enteresan bir görüş belirtmiş. Demiş ki: "F.Bahçe ayıp etti. Bursa'ya karşı PAF takımından beş oyuncu ile oynadılar, bize karşı ise tam kadro çıktılar. Bu rakiplere eşit mesafede olmamaktır. Ayıp oldu..." Yaşar kardeş, sen sanıyor musun ki, sana göre bu eşitsizliği teknik heyet sahneledi. Birileri, onları uyardı. Dedi ki: "Bu gençlerle bir yere varamayız. UEFA Kupası'na katılmamız şart. Bu nedenle asları oynatın..." Eeee, ekmek parası be hoca! Haa bir de şu var: Yaşar hoca, sen önce dönüp Kocaelispor'u bu hâle getirenlere bir dokunsana! Tümer resmen harcanıyor Sergen'in hafta boyu, sık sık, hemen hemen her gün ortaya çıkan yeni sakatlıklarından biri, idman yapmasına izin vermemiş. Kendi söyledi. Ama buna ve de sahada durarak oynamasına rağmen 80 dakika oyunda kaldı. Penaltının birini attı, diğerini kaleye yetiştiremedi. Lucescu gibi bir hoca Tümer'i oyuna daha önce almalıydı. Beşiktaş'ta, hele hele ilkeler, prensipler savaşı verilirken, ayrımcılık yapmak doğru mu? Hele hele bu takıma zarar veriyorsa... Dışarıdaki durum! Hepimiz Nihatçı olduk... Kimin aklına gelirdi ki, F.Bahçelisi, G.Saraylısı da Nihat'ı izlemek için ekrana kilitlenecek. Kilitlendik bile... Her sezon düşmemek için çırpınan Real Sociedad, şimdilerde şampiyonluk kovalıyor. Bu da hoca işi tabii... Blackburn Rovers da UEFA biletini kaptı. Tugay ve Hakan için çok önemliydi. Emre ve Okan'ın İnter'i için Şampiyonlar Ligi var... Ben bu satırları yazarken daha maç oynanmamıştı. Ama olsun... Özellikle Emre o takımın en iyi futbolcusu... Hector Cuper aksini iddia ederse, ayıp olur... Alpay'ı oynatmayan ise yarım akıllıdır. Dışarıda iyiyiz. Böyle propaganda da kaça olur bilemem... Yanal'la ilk defa... Ersun Yanal'ı, Denizlispor'dan beri yakından takip ediyorum. Sonra A.Gücü ve şimdi de G.Birliği... Hepsinde de savunma zaafları... Gözü kara biçimde saldırma ve hadi bırakın kendi sahasında, deplasmanda bile rakibe üçe bir gibi yakalanmalar... Ve bunları dile getiren belki de ilk yazar bendeniz... Ama baktım ki, G.Birliği, G.Saray karşısında Ersun Yanal'ın yönettiği bir takım olarak, müthiş savunma tedbirleriyle donanmış... İşte futbolun gerçek yüzü budur hoca... Şampiyonluğun gizli sırrı! Bakın bu satırlar, ne bir şike ihbârıdır, ne de bir suçlama... Sadece ve sadece bir gerçeğin ortaya konmasıdır. Türkiye'de şampiyonluğa oynayan takımlar finişe doğru, ununu elemiş, eleğini asmış takımlarla karşılaşırken, kendi sempatizanlarınca zorlanmazlar. Ama rakip takımın sempatizanlarınca hırpalanırlar. Çünkü bu ülkede, hangi takımda oynarlarsa oynasınlar, tabii ki yerliler için söylüyorum, bütün futbolcular ya Beşiktaşlı'dır, ya G.Saraylı'dır, ya da F.Bahçeli'dir. Yani Beşiktaş'a karşı, bugün için, hiçbir Beşiktaş veya F.Bahçe sempatizanı zorluk çıkarmaz. Ya da G.Saray'a karşı, hiçbir G.Saray sempatizanı taş koymaya kalkışmaz. Tabii ki bu bir kural, bir kanun değildir. Ama büyük bir yüzdeyle bir gerektir. Siz siz olun, son maçları bu gözle izleyin! O zaman bu ülkedeki Üç Büyükler sempatizanlarını da kolayca fark edersiniz. Penaltı furyası vardı ama... Serdar Tatlı hoca, Adana'da, bana göre biri olan, diğeri olmayan iki penaltı çaldı. Ama bence üç veya dört penaltı daha vardı. Onları, fazla olur diye mi çalmadı bilemem ama, ben bu ülkede 4-0'lık bir maçın bütün gollerinin Sadık Deda'nın penaltılarından atıldığını hatırlıyorum. Varsa çalacaksın. Öyle değil mi hoca? Ne biçim lâf bu! Fernandez'in, kimine göre menajeri, kimine göre de danışmanı, Ivan isimli bir zât F.Bahçe - Kocaelispor maçını izlemiş. İyi... İyi de, maç sonrası bu zâtın verdiği demece bakın... Diyor ki bu zât: "Fernandez, şimdiden kanında F.Bahçe sevgisini dolaştırmaya başladı..." Olmadı... Bir Avrupalı böyle lâf etmez. Bu, olsa olsa, tam anlamıyla az gelişmiş ülke lâfıdır... Sevmedim... Sahi, Lukunku futbolcu mu? G. Saray-G. Birliği maçında Baliç sakatlandıktan sonra oyuna bildiğiniz gibi Lukunku girdi. Girmesine girdi de, topa ayağını sürmeden maçı tamamladı. Ne sıçradı, ne zıpladı, ne koştu, hatta ne de yürüdü... Terim hoca yaptı bir hata, aldı oyuna... Peki, oyuna sonradan giren oyuncu değişmez diye bir kural mı var? Bence Beşiktaş'la, G.Saray'ın arasını açan en önemli sebep de budur... Hoşgeldin Konya! Konyaspor, bence müthiş bir futbol mücadelesine sahne olan gruptan Süper Lig'e çıkan ilk takım oldu. Gerçekten de, bu grupta Rize, Sebat, Sakarya, Sivas, Sakarya, son anlara kadar Kayseri müthiş bir futbol mücadelesi sergilediler. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, ben bu ülkede, hiçbir lig kategorisinde böylesine bir çekişme görmedim, yaşamadım. Kim keşfettiyse kutluyorum. Konyaspor'un peşine takılacak takımları da, takılamayanları da yürekten kutluyorum. Her tarafta şiddet var! İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerimizde, çeşitli kurum ve kuruluşların son on-onbeş gün içinde, adeta birbirleriyle yarışırcasına, "Futbolda şiddet" paneli düzenlediklerine tanık olduk. Zamanında bir girişim oldu. Ancak nasıl bir sonuç elde edilecek, doğrusu çok merak ediyorum. Zaten, Disiplin Kurulu, önümüzdeki sezon için UEFA normlarında yeni bir talimatname hazırlamazsa, onca panel boşa gider. Hatta tekrar ediyorum, Tahkim Kurulu da tıpkı UEFA'daki yetkilerle donatılmalıdır. Bunu ömrüm yettiğince yazacağım. Ta ki aynı yapıya kavuşuluncaya kadar... Bu da İlhan'ın bakışları! Nouma'nın elini şortunun içine sokması ne kadar örf, adet ve geleneklerimize ters ise, İlhan'ın da Adana'da oyundan alınırken hocasına attığı bakışlar, ağzından dökülenler o denli profesyonellik dışı ve centilmenlikle uzaktan yakından ilgisi olmayan tavırlardır. Beşiktaş, acaba yeni bir ilke kararı alır mı? Alırsa bu defakinin para kazandırma ihtimâli de var. Ben söyleyeyim de... Vay Ali Gültiken vay! Demek ki, görünüşe aldanmayacaksın... Star'ın Telegol'ünde, Mustafa Denizli meselesi tartışılırken, yorumculardan Ali Gültiken aslanlar gibi, hem de çok cansiperane biçimde Denizli'yi savunmuştu. Ziya Şengül de dayanamayıp, "Ne o Ali, yoksa Denizli'yle bir organizasyon içinde misiniz? Yani hoca ve yardımcılığı gibi falan..." diye sormuşu. Vallahi ben ihtimâl vermemiştim. Ama şimdi duyuyor ve okuyorum ki, Ali, Denizli'nin yardımcısı olmuş... Pes doğrusu! Demek ki, kravata, elbisenin markasına, ayakkabının fiyakalısına, saçın jölelisine falan kanmayacaksın. Adamı konuşturup, yani içine girip keşfedeceksin... Bunu da anladık ya bu yaştan sonra...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.