F.Bahçe asbaşkanlarından ve de mağazalarından sorumlu Murat Özaydınlı, Malatya maçından sonra uzatılan mikrofonlara "Şaşıyorum, bugün de hakem bir penaltı vermedi" deme gafletinde bulunmuştur. Sonra da kendisine yöneltilen, "Ulusoy'a tepki gösterildi ne diyorsunuz?" sorusuna da "Yorum yapmak istemiyorum" demiştir. Hale bakın!. F.Bahçe şampiyon olmuş ama yönetiminin ve teknik direktörünün büyük otoritesi ve disiplini sayesinde 60 bin taraftarına sezonu 4 gol yiyerek buruk seviç yaşatmış, asbaşkanı da o maç için bile hakemi gündeme getirmiştir. Sizce sağlıklı bir bünye mi bu? Truva ilk film mi? Arada bir spordan çıkıp, sağa sola dalarız ya... Bu defa da sinema dünyasından bir pasajımız var. Sinemalarda vizyona giren "Truva" filmi sanki ilk defa çevrilmiş gibi müthiş bir yaygara yapıldı. Tıpkı Pearl Harbour Baskını'nda olduğu gibi... O filmin de ilk versiyonu, "İnsanlar Yaşadıkça" idi... Şimdi bu Truva'nın ilk versiyonu da, Rossana Podesto ile Jacques Sernas'ın oynadıkları "Truvalı Helene" idi. Bilgi bilgidir değil mi? Beşiktaş'ın garip başkan adayları! Beşiktaş'ın dört başkan adayı, tutmuşlar, bazı kulüplerin futbolcularıyla ayrı ayrı temas kurarak transfer sözü vermişler. Gazeteler ve televizyonlardan bu haberleri izliyoruz. Üstüne üstlük, adaylar da bu girişimlerini inkâr etmiyorlar. Bakın geçenlerde yazdığım bir yazının bir bölümünü bir kere daha gündeme sunuyorum; Beşiktaş'ı bugünden daha kötü günler bekliyor. Ligin üstünden bir hayli aşağılarda bir yerler... Şu adaylara sormak gerekir: Yarın birleşip tek isimle kongreye giderseniz 5 santrfor mu alacaksınız? Türkiye Ligleri'nin tek "son maçı" Türkiye Ligi'ne geçildiğinden bu yana 45 yıl geçti. Ve bir tek "baba son maç" oynandı. O da 1982'de Eskişehir'de Eskişehirspor'la Beşiktaş arasında... Birinin derdi kümede kalmak, diğerinin derdi ise 15 yıl aradan sonra şampiyon olmaktı. Tabii ki maç da yarıda kaldı. Yani, Türkiye'de oynanacak ve biri amaçlı, diğeri amaçsız iki takımın maçında hâlâ işleyen tek bir formül vardır: Ya canını, ya maçını... Ama taraflar ister alttan, ister üstten olsun! Şifo ve Malatya!. Bu sütunu takip eden okurlarım çok iyi hatırlayacaklardır; Şifo'yla Malatya imza töreninde buluştuğunda hem Malatyaspor'a hem de Şifo'ya yazık olacak diye görüş belirtmiştim. Oldu da... Ne Malatyaspor bugün ligdeki yerine layıktı, ne de Şifo mesleğin ikinci bölümünde bu kadar erken düşüş göstermeye. Daum, Ortega'ya ne demiş? Hürriyet'te, F.Bahçe'nin şampiyonluk serüveni dile getirilirken, bir gün Daum'un şu sözlerine yer verilmişti: "Ortega'ya sakın gelme, gelirsen yedek kulübesinde oturursun dedim." Eee, peki sayın Daum, başkanla devre arasında İspanya'da Ortega'yla buluştuğunda "Aman gel, sana ihtiyacım var" dediğini açıklamamış mıydı? Biri doğru, biri yalan söylüyor. İsmail Uyanık ve Haluk Ulusoy'dan telefon! Geçtiğimiz hafta önce Futbol Federasyonu Başkanı sayın Haluk Ulusoy, sonra da Samsunspor Başkanı İsmail Uyanık aradılar. Ulusoy başkan, bir yazımda, milli maçların Olimpiyat Stadı'na alınması haberine gösterdiğim tepkiyi dile getirip, "Kemal Ağabey, biz sadece 10 yıl kullanma hakkını aldık. Çünkü bunu yapmasaydık, 2005 Şampiyonlar Ligi finaline hazırlanamazdık" düzeltmesini yaptı. Teşekkür ettim. Uyanık Başkan da, geçen hafta bu sütunlarda Samsunspor'la ilgili yazdığım bir bölüme bütün Samsun ili adına teşekkür etti. Diyalog ne güzel değil mi? 1967 ve 2004 turları! F.Bahçe, 1967-68 sezonunda, hem de içinde Balkan Kupası bulunan 5 kupa kazanmıştı. Son maçı da formalite olarak Şekerspor'la İnönü Stadı'nda 40 bin kişinin önünde oynamıştı. Maç 1-1 bitince, o günkü F.Bahçe seyircisi takımını protesto etmişti. Ama bugün 4 yemiş takımın taraftarı havalara uçup eğlendi. Demek ki, hakikaten Türkiye değişmiş. Sizce sağlıklı mı, sağlıksız mı? Haa, bu arada az kalsın unutuyordum; bir çok F.Bahçeli entel veya teknolojik taraftar mesaj atarak, şu "Gözlemeci" lâfına takıldığını ifade etmiş. Hatta bazıları değişen Türkiye'den kelimeler de koymuşlar... Canınız sağolsun! Biz inandığımız biçimde, hele hele sağlam bilgi üzerine yazmaya devam edeceğiz. Bunları herkes böyle bilsin! TSYD Kongresi'nden... Türkiye Spor Yazarları Derneği bu ülkede olduğu kadar, ülke dışında da saygınlığı bulunan bir mesleki kuruluştur. Bu çatı altında 11 yıl aralıksız yönetim kurulu üyeliği yapmış olmaktan da hep gurur duydum. Ama son kongrede, delege de olmamama rağmen gidip konuştum. Neden mi? Çevrede bir tane büyük kulüp ve önemli kuruluş çiçeği yoktu. Ne Ankara'dan, ne de başka bir yerden tek satırlık bir telgraf da.. Üzüldüm... Bu yoklukların sebebi de, büyüklerimce, kongreyi lütfedip, tek spor gazetesi veya sayfasının haber yapmaması gösterildi. Ne biçim üye bunlar? Lucescu'nun elindeki koz! Beşiktaş'ın, sanırım ki işi bitmiş, yani artık eski teknik direktörü denilebilecek hocası Lucescu, vermiş veriştirmiş. Bir kere şunu söyleyeyim: Lucescu bana göre, çok mükemmel bir hocadır. Beşiktaş'ı onsuz da izleyeceğiz... Hoca demiş ki, "Selçuk Kaya isimli bir yardımcı hakem 10 maçımıza verildi ve yanlış 8 bayrağıyla çok yandık. Sonra F.Bahçe ile aramızdaki fark 6 puana çıkınca adam ortadan kayboldu. Stavrum, Asper, Myhre ve Baya gibi Daum'dan kalan pislikleri temizlerken, doğru dürüst transfer çalışması yapamadık. Daum önce Avrupa'da benim kadar başarılı olsun, sonra görüşürüz..." Hepsine imza atarım. Hatta, Avrupa'da başarılı olma bölümüne bir de mühür basarım... Bakan - Arslan kavgası! Vallahi hiç yakışmadı. Türker Arslan, bu ülkede spora mesleği olan avukatlıktan çok emek vermiş bir dostumdur. Ve de Tahkim'in başkanıdır. Sayın Bakan Şahin'in, ekranda izleyip işittiğim bazı sözleri de gereksiz ve yersizdir. Yani Spordan Sorumu Devlet Bakanı, Tahkim gibi çok ama çok önemli, hatta hayati bir kuruluşa böyle ulu orta saldırırsa, stadlarda, soyunma odası koridorlarında adama bıçak da tabanca da çekerler.... Çünkü Tahkim, futbolun son ama son sözü söyleyen en önemli merciidir. Meltem Cumbul ve Korhan Abay! Eurovision yarışmasını izleyeyim derken, bizim sunucular Meltem'le Korhan'a büyülenip kaldım. Hadi neredeyse yarışmanın sonucunu falan atlayacağım. Türkiye böyle iki mükemel; süper ve çok çağdaş iki insana sahip olduğundan gurur duymalıdır. Bence Türkiye, ya da İstanbul, bu Eurovision'u Meltem ve Korhan'la kazanmıştır. Siz bakmayın dördüncülüğe, o sadece gelip geçici idi... Bir yabancıdan acı gerçekler! Beşiktaş'ın yabancılarından biri öyle şeyler anlattı ki... Aman aman! Ben bu sütunlarda "Beşiktaş'ı hem içeride, hem de dışarıdan bitiriyorlar" diye bağırdığımda kimse inanmamıştı. O yabancı bütün yazdıklarımı doğruladı. Hatta ben ortak altılı yazımlarını unutmuştum, onları da hatırlattı. Detay bendenizde, yani haber kaynağı açıklanmaz kuralı ile saklıdır. Sen de mi Brütüs Hagi? Gazetelerden okuduğuma, ekranlardan izlediğime göre, hatta hatta bazı sağlam kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, Hagi, Hakan Şükür'ü istememiş. Başkan Canaydın da "Hayır kalacak" demiş. Fatih Terim de, yine duyumlara göre Hakan'ı istememişti. Sonuçta, özellikle de Şampiyonlar Ligi'nde golleri hep Hakan attı. Burada aslında bütün suç Hakan'da... İnsan bu kadar G.Saraylı olur mu? Git başka bir takıma, bakın bakalım Hakan neymiş göster. Kaç tane hakiki G.Saraylı kaldı ki?