Al Hıncal'ı, vur Tamer Güney'e! Vallahi bu defa Hıncal Uluç dostum değil bizim köşeye konu edilecek kişi... Ama F.Bahçe'nin Abdurrahman Çelebi'si Tamer Güney hoca öyle bir benzetme yaptı ki, ister istemez Hıncal Uluç dostumun adı geçti. Mesele şu: Tamer Güney, geçtiğimiz hafta içinde genç Semih'in, halen Milan'da oynayan Portekizli Rui Costa'ya tıpatıp benzediğini söyledi. Yani sima olarak değil, futbolculuk olarak... Eh, bu benzetmeden sonra gel de Hıncal Uluç dostumun Ceyhun - Beckham benzetmesini hatırlama... Ceyhun'la Beckham arasında yüzde birlik bir benzeme varsa, Semih'le Rui Costa arasında o da yok... Vallahi, bizim futbol bir yerlere kadar bu görüşlere rağmen tırmanabildiyse, inanılmaz işler gerçekleşmiş demektir... Yapma be Attila Gökçe! Attila Gökçe'yle, Tercüman'da yıllarca kader birliği yapmışızdır. Bu 20 yılı aşkın süre içinde, Attila hep şunu söyler dururdu; "Bu ülkede futbolu en iyi bilen spor yazarı Kemal Belgin'dir..." Hatta bu yakıştırması, şimdi rahmetli olan bir ağabeyimizi içten içe biraz kızdırdı. Neyse... Sevgili Attila, geçtiğimiz hafta içinde gazetesinde manşete "Güneş tutulması" diye bir başlık oturtmuş. Yazıda da, Çek maçının faturasını Güneş'e çıkarmış... Bence hiç âlâkası yok ama, bir görüştür. Saygı duyulmalıdır. Ancak yazının bir paragrafında, "Kadro ilkesi olmayan hoca" gibi bir pasaj var. İşte bu olmadı sevgili Attila... Şenol'un kadro ilkesi olmasaydı, bu Çek maçına tepeden tırnağa yeni bir kadro sürerdi. O ne yaptı? Sadece Deniz'in yer aldığı, yani gelecekteki ilk resmi oyunda kurmayı düşündüğü kadroya çok yakın bir onbiri oynattı. Sonra da, eldeki bütün elemanları kullandı. Bundan daha doğru bir kadro ilkesi olur mu? Sevgili Attila, sen sen ol, anlamını bilmeden kariyer meraklısı olan, Milli Takım hocasında karizma arayan tuhaf insanların peşine takılma... F. Bahçe'de alt yapı balonu! Aziz Yıldırım göreve geldiği günlerde ilk iş olarak Dereağzı Tesisleri'ni mükemmelleştirmek adına kolları sıvamıştı. Öyle de yaptı. Böylece A takımı da Samandıra'ya taşındı. Ve de Fatih Terim, G.Saray'dan ayrıldıktan sonra Tamer Güney hoca da F.Bahçe'deki alt yapının başına getirildi. Eski futbolculardan Cemil Turan ve daha bir çok isim de alt yapı çatısının altına alındı. Dört yıla yakın bir süreç içinde, bu kişilerin ağzından müthiş gençlerin kapıda olduğu sözleri işitildi. Ama gelin görün ki, bunun büyük bir yalan olduğu ortaya çıktı. Yani, üst düzeyde inanılmaz yanlış yapılmakla kalmamış, alt yapıda da tam anlamıyla bir fiyasko yaşanmış. Ne Fahri, ne Erman, ne Can, hatta hatta maç maç yetersizliği ortaya çıkan Semih bile, değil A takımında oynamak, antrenman oyuncusu bile olamazlar. İşte, lig sıralamasındaki yerden daha önemlisi, daha fecisi de bu... Yani alt yapıdaki çalışmaların tamamen bir yalan, bir hiç olduğunun ortaya çıkışı. F.Bahçeli aslında buna kahrolmalıdır. Bunlar da eski futbolcu değil mi? Hazır millî maçtan açılmışken devam edelim... Edelim, edelim ki, sevgili Attila'ya haksız etmeyelim... Bu ülkenin siyasi, ekonomik, sportif, sosyal hayatında ciddi roller üstlenmiş koca Hürriyet Gazetesi'nde, futboldan gelme Can Bartu, Erman Toroğlu, Vedat Okyar neler neler yazmışlar... Bunlara sanatçı dostum Ercan Saatçi de katılmış. Şenol Güneş'i yerden yere vurmuşlar. Vurmuşlar ama, görüşlerinin yer aldığı sayfanın tam ortasında da çerçeve içinde bir bilgi vardı. Orada, Şenol'la Milli Takım'ın 23 resmi oyunda 15 galibiyet, 4 beraberlik ve 4 yenilgi aldığı yazılıydı. Buna karşılık özel maçlardaki tablo şöyle: 13 maç, 2 galibiyet, 5 beraberlik ve 6 yenilgi... Yani tabloya bakıldığında Milli Takım resmi oyunlarda bir hayli başarılı, özellerde ise başarısız. Bari bu tabloya bakıp bir şeyler yazsaydınız. Bir de bu isimlerin hemen yanında hakiki spor yazarı, hakiki gazeteci dostum Korkut Göze'nin görüşlerini okusaydınız, o zaman gerçek gazeteci ile paraşütle indirilmişler arasındaki farkı kolayca görürdünüz. Bizim tarla böyle kıyamet gibi mayınlarla dolu... Bu mayınlara basan hoca, yönetici, hakem kim varsa berhava olup gidiyor. Akıllı olup, mayınlara basmadan geçip gidenler de sağ kalıyor... Para cezası dediğin böyle olur! UEFA, İngilizler'e 150 bin İsviçre frangı (yaklaşık 160 milyar TL) para cezası vermiş. Şimdi aynı eylem bizde yapılsaydı, Disiplin Kurulu 500 milyon ila 1 milyar arası ceza verirdi. Ne komik değil mi? Hep bunu söyledik ve yazdık; cezalar az, caydırıcı değil... Eh, bir futbolcusuna 5-10 milyon dolar, hocasına 2 milyon dolar transfer ödeyen kulübü, onun futbolcusunu, yöneticisini, taraftarını 500 milyon ceza ile düşündüğü eylemlerinden vazgeçirtebilir misiniz? Hiç sanmam. Zaten geçmiyorlar da... Federasyonun bu kurulunun acilen yeni bir tarife hazırlaması gerekir. Bir de Tahkim'in cezayı arttırma yetkisini kullanabileceği konuma kavuşturulması gerekmektedir. Hemen bugün, hemen önümüzdeki sezon için... Kâzım'ın pazarlaması! Kâzım Kanat dostum, baktım, Çek yenilgisinden sonra Samet'le bir ropörtaj yapıp, tam anlamıyla bu hocayı Milli Takım'a pazarlamış... Samet'in değerini hepimiz biliyoruz. Özellikle de gittiği her yerde üç-beş genç yıldız üretiyor. Ancaaaak, ben Milli Takım'a kariyerli, karizmatik hoca isterim de isterim... Vallahi tutturacağım, onu bilin ha! Eeee, Şenol'dan, ya da Fatih Terim'den daha kariyerli hoca var mı? Yok... Biri Milli Takımlar bazında dünya üçüncüsü, diğeri takımlar bazında UEFA Kupası şampiyonu... Hadi, sen, Hıncal, Erman ve mâlûm zevat, arayında bulun bakalım... Ektiğinizi nasıl biçeceğinizi doğrusu büyük merakla bekliyorum... Şayet bu toplum bunu da yerse, vallahi Aziz Nesin'in isminin her sokağa verilmesi gerekir. Erkeksen aşağıya inseydin ya... G. Saray takımı, Trabzon'daki maçın devre arasında soyunma odasına giderken, tribündeki bir kendini bilmez, Terim hocaya küfürler yağdırdı. Terim hoca ki, bu şahsa, futbolcularına küfür ettiği için etmeyin, yapmayın demekle yetinmişti. Ama bu delikanlı (!) polislerin korumasında küfüre devam etti. Ve de aslan polisler bu adamcığı oradan alıp götüremediler. O zaman üzerinizdeki üniformaya ihanet olmadı mı? Çünkü o Fatih Terim ki, bu ülkeyi dünyanın en tutucu ülkesinde bayrak gibi temsil etmiştir. Küfür edene de, onu koruması altında tutana da lânet olsun! 1977'den beri Trabzon'a gitmeyişimde haklıymışım... Selçuk Dereli gerçeği! Bizim köşenin okurları çok iyi hatırlayacaklardır; Selçuk Dereli'nin göğsüne takılan FIFA kokartının pek doğru bir karar olmadığını bu sütunlarda çok defa yazdım. Hatta ilk maçlarında benim de yanıldığımı itiraf etmiştim. İşte Beşiktaş-Altay maçı... Yahu Selçuk hoca sen hiç futbol oynadın mı? Şayet oynamadıysan, pozisyonu sana anlatayım da, bir daha aynı haltı yeme... Murat, rakibinden tam kontra dönerek sıyrılırken, bu hareketi sabebiyle dengesini kaybedip düştü. Ama hemen toparlanıp, pozisyona tekrar yöneldi. Yani yerde yatıp el açma, kıvranma, artistik yok... Sen nasıl olur da kart gösterirsin? Haa, futboldan geliyorsan, o zaman daha da kötü. Yani başka ve tehlikeli düşünceler var demektir. Bülent Yavuz bey dikkat! Savunması sağlam olanın!.. Beşiktaş, bana göre işi bitiriyor... Zaten sezon başında da en büyük favorimdi. Neden mi? Lucescu'ya çok inanıyordum. Çok şükür, bu hocanın korkak olmadığını, bilgisiz hiç olmadığını biliyordum. Ama şunu da biliyordum; Lucescu, futbolda başarı anahtarının sağlam savunma prensipleri içinden imâl edileceğini biliyordu. G.Saray'daki ikinci sezonunda bebelerle Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline dayanmıştı. Kimilerine göre bu korkaklık göstergesiydi... Eh, Beşiktaş lig şampiyonu olursa, UEFA'da da çeyrek finale yükselmişti, korkunun sayesinde mi olacak? Siz aynı yerde dönüp dolaşmaya devam edin... Gençler'in yediği gollere bakın! G. Birliği'nin bu sezon Üç Büyükler'in sıralamasını bozacağını daha lig başlamadan yazmıştım. Ama aynı zamanda, "Gözü kara" oynamanın zararlarını da dile getirmiştim. Ve Ersun Yanal'la ilgili daha geniş bir yazı yazacağımı da belirtmiştim. Sırası gelince yazacağız. Ama G.Birliği'nin, Adanaspor'dan yediği bir gol var ki, evlere şenlik... Ümit topu kendi sahasında aldığında, Gençler sahasında tek bir oyuncu yoktu. Yani Ümit'in ofsayt olma ihtimâli hiç yok. O zaman, nerede en az bir karşılayıcı? Böyle futbol mantığı olur mu? Başkan Cavcav da, bu maçın sorumlusu olarak Ersun hocaya talip olduğu iddia edilen F.Bahçe'yi gösterdi... Yapma başkan! Sen al yediğin bu golü ve benzerlerini, hatta aynı pozisyonda kaçanlardan bir bant yapıp onları izle... O zaman daha sağlıklı bir görüşe sahip olabilirsin... İlker Yasin'e bir soru! F. Bahçe'de, bir kongre üyesi, Kanal D'nin Üçüncü Devre programında kulüp üyelerinden Engin Verel'in "Bütün yönetim köstebektir" lâfına dayanarak Haysiyet Divanı'na başvurdu ve Verel'in yargılanmasını istedi. Haysiyet Divanı da soruşturmayı sağlıklı biçimde yürütebilmek ve dolayısıyla delil toplamak için, söz konusu programın kasetini talep etti. Ama ne var ki; gelen kasette, başvurunun sebebini teşkil eden yorum ve cümle yer almıyordu... Haysiyet Divanı'nın açıklaması böyleydi. Sporun müdürü ve o programın yöneticisi, yani sahibi İlker Yasin'e bir soru sormak istiyorum; "Sahi, o kaset birebir mi, yani ham haliyle mi gönderildi?" Cevap çok önemli... Çünkü adalet mülkün temelidir de... Eyüp Karadayı da okunur haaa! Bizim mesleğin duayenlerinden, fıkra şampiyonu sevgili Eyüp Karadayı'nın Ayıptır Söylemesi adlı kitabı 3. baskıyı yaptı. Remzi Kitabevi'nde kapış kapış gidiyormuş. Haberiniz olsun! Metin Tokat yavaş yavaş... F. Bahçe'nin Bursa'da Erhan'la kazandığı golü iptâl eden Metin Tokat kardeşimin bu sezonki kaçıncı vukuatı bilemem ama, galiba artık bırakmasının zamanının geldiği açık ve net biçimde ortada... Federasyon üyesi Bursalı iş adamı Levent Kızıl'ın bir haftadan beri fırıl fırıl ortalarda dolaşışı da hani mide bulandırmıyor değil... Metin hoca keşke golü verseydin de, bütün bunların konuşulmasını engelleseydin. Dörtlünün sırrı mı? G. Saray, F.Bahçe maçından bu yana başvurduğu demode sistemden, Trabzon'da nihayet dörtlüye döndü. Hem de onca eksiğine rağmen. Öyle ya Vedat'ın, Mehmet'in maç noksanları bir hayli fazla idi. Ama aynı onbirde hem Baliç, hem de Revivo'nun bulunmasının kolay kaldırılamayacak bir lüks olduğunu defalarca yazdım. Nitekim hoca, ikinci yarıda bunlardan birini soyunma odasında bıraktı. Ve de Pinto'dan vazgeçerek doğru yaptı. Maç sonrası ise basın toplantısında, "Fatih giderse, bir daha geri gelmez" gibi bir cümle kullanmış. Aman hocam, sakın ha! Çevremizdeki manyaklara, futbol ulemâlarını falan kafana takma... Şunun şurasında bir elin parmakları kadar yoksunuz... Portekiz, Antiç ve Yılmaz Vural! Vay be, bu F. Bahçe'de işlerin düzelmesi galiba pek mümkün olmayacak. Neden mi? Baksanıza, Ali Şen, yabancı olarak Antiç'i, yerli olarak Yılmaz Vural'ı öneriyor. Birbirlerine ne çok benziyorlar değil mi? Bu arada başkan Yıldırım, eski futbolcularla yaptığı toplantıda oyuncu pazarı olarak Portekiz'i belirlediklerini dile getiriyor. Arada kim var başkan? Portekiz de nereden çıktı? Avrupa'da kaç tane Portekizli futbolcu oynuyor? Amaaaan bana ne? F. Bahçe'de son dakika Basın sözcüsü sayın Kıyat, "Gündemimizden Ersun Yanal çıktı. Haftaya yeni hocamızı açıklayacağız" dedi. İlk adım olumlu... Ama Daum isminin dolaşması anlaşılır gibi değil... Neyse... Bu arada yönetime köstebek yakıştırması yapan Engin Verel, futbolcu bakmak için Portekiz'e gitmiş bile... Ne kulüp değil mi? Bak Selçuk Yula gitse diyeceğim yok... Çünkü o hiçbir gün amigoluk kulvarından çıkmadı. Son yılların en çok vizyonda kalan F.Bahçe filmi önümüzdeki sezon da kapalı gişe oynayacak galiba. Şampiyonluk kavgası! Yahu bu sezon da, şampiyonluğa oynayanlar arasında abuk sabuk lâflar edilmeden finiş yapılsa... Olmaz... Burası Türkiye! İlla ki kazanan şaibeli olacaktır. Kaybedenin ise hiç yanlışı olmamıştır, hakkı yendiği için unvanı kaçırmıştır. Bu ne biçim ülke? Kazanana mutlaka federasyon, hakemler yardım etmiştir. Kaybedeni ise bunlar katletmiştir. Bu ne biçim ülke? Kenan Onuk ve ekibine cevap! Kenan Onuk, Hıncal Uluç ve Haşmet Babaoğlu, bu sefer de tutturdular, "Neden federasyon başkanı ve Milli Takımlar Teknik Direktörü ekrana sık sık çıkmıyorlar" diye... Yahu beyler, dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde federasyon başkanları, milli takımlar sorumluları, zırt pırt ekranda görülüyor ki?.. Yani işine geldiği gibi... Var mı öyle yağma?