Alex ne konuştu ama...

Efendim; Fenerbahçe Kaptanı Alex, Avusturya kampında buyurmuşlar ki: "Aragones en az bizim kadar koşuyor..." Eh, doğru söze ne nedir? Varın siz şimdi Alex'in ne kadar koşabildiğini hesap edin... Neyse ben yine de devreye gireyim... Kaptan; değil Aragones, bizim halı sahaların senden iki misli yaşa sahip olanları bile senden daha fazla koşuyordur... İstersen bir akşam ince bir ziyaret yapıp, hesap tut! >> Adnan Sezgin'e acılı bir soru! Galatasaray'ın transferdeki bir numarası Adnan Sezgin, takım Almanya'ya indiğinde bir taraftarın, "Kaleciye ihtiyaç yok... Orkun da, Aykut da aslan gibi... Bu İtandje'ye ne gerek vardı" şeklindeki tepkisine, "Sen hiç İtandje'yi izledin mi?" diye karşılık verdi. Ben de izin verirse, Sayın Sezgin'e bir soru sormak isterim: Acaba siz Sayın Sezgin, bu İtandje'yi hiç izlediniz mi? >> Sinan Engin'in dayakları! Beşiktaş Genel Menajeri Sinan Engin kardeşimiz, malum İbrahimler olayının ardından, "Her kuralı çiğneyene yumruk mu atmak lazım? Öyle olsaydı, her gün adam dövmek zorunda kalırım" demiş. Yani Beşiktaş'ta gün, hatta dakika geçmiyor ki, kurallar çiğneniyor demektir... Peki, Ertuğrul Hocanın gönlünde yatan kolej takımı nasıl olunacak? Devam edeyim... Demek ki Beşiktaş'ta kimse kural mural iplemiyor... Oh ne âlâ... Peki, kulübedeki kalabalık ne işe yarıyor? Dahası kaça mal oluyor? >> Bravo Yalçın Türk! Yalçın Türk kardeşim, geçen hafta, yıllar öncenin gerçek gazeteciliğinden bir örnek sundu. Gitmiş taaaa Sevilla'ya, almış Aurelio ile menajeri Bayram'ı yanına, konuşmuş da konuşmuş... Fotoğrafla belgeli... Yalçın, beni yıllar öncesine götürdü bu harika gazeteciliği ile... Eskiden böyleydi spor yazarlığı da... Aurelio'nun Fenerbahçe'den gidişi bana göre bizde yılın transfer olayıdır... Yalçın da bu olayın kahramanlarıyla, hem de, yeni mekanında konuşmuş... Aman be Yalçın, bilgisayar önündeyken, camekanların içinde kahve, berber, çifter çifter lokanta varken, bu sıcakta ne işin vardı elin Sevilla'sında... >> Bülent Uygun, Terim'in tek alternatifidir! Biraz fazla iddialı mı oldu dersiniz? Olsun! Birileri çıkıp, Terim Hocadan sonra milli takımın kime teslim edilebileceğini söylemeli, yazmalıdır... Sivasspor'u, son Avrupa Kupası maçında, takım olarak beğendim... Zaten geçen sezon bu unvanı kazanmışlardı. Ama dahası, kaleyi cepheden gören duran toplardaki değişik kullanımlarına hayran kaldım... Belli ki Bülent Hoca klasik kitaptan değil, kendi özel derslerinden sunuş yapmış... Vallahi bravo! Haaa az kalsın unutuyordum... Yahu Bülent, bu İbrahim'i sen nasıl gördün? Yan topa bu kadar rahat çıkıp, adam ezerek vuran kaleciyi nereden buldun? Herkes mışıl mışıl iken... >> Zırvalamayın! Bazı gazetelerde yazı yazan dünkü kalemler, hatta bazı eskiler, merhum Hasan Doğan adına kupa düzenlenmesinden tutun da, Türkiye Kupası'nın adının değiştirilmesine kadar öneride bulunmuşlar da bulunmuşlar... Yahu beyler, etmeyin, eylemeyin... Yağcılık iyi şey değildir... Bence siz merhumu da rahatsız etmeye başladınız... Peki, futbolu ülkeye yayan Apak'a, yayınları havuza sokan Erzik'e, üçüncü ligi kuran Ulusu'ya, futbolu devlet ve hükümet katlarında saygın hale getiren Polat'a, futbolun parasını mafyanın elinden kurtaran, dünya üçüncülüğü bulunan Ulusoy'a borcunuzu nasıl ödeyeceksiniz? Amaaaan sen de be Kemal, bunlar için o da çok kolaydır... Nasılsa marka marka yağ var ya... >> MHK sokağa bile çıkmamalıdır! Ben direkt yazarım... Bunu da bilen bilir... Hemen söyleyeyim; Şayet günümüz MHK'si, kimlerden oluşursa oluşsun, Bülent Demirlek olayının ardından evinin kapısını üzerine kilitleyip, kendini tarihi bir ayıba mahkum etmelidir... İşin kötüsü, hakemlikle ilgili hiçbir yerden de ses çıkmadı... Kayıtsız şartsız teslimiyet... Ayıp! Bugün Bülent'e, yarın size... Acaba diyorum, ben de hiç tarzım olmamasına rağmen Erman gibi, Ahmet gibi mi davransam! Öyle ya bu olay sonrası sanki birbirimizden farkımız yok gibi olmaya başladı.