Ali Şen kimseyi kovdurtmamış mı? 19 Ekim Pazar gece yarısı telefon çaldı. "Aman Star'ı aç" dediler, "Ali Şen'le Ahmet Çakar birbirine girdi..." Eh bakalım dedik. Rezalet! Neyse, beni ilgilendiren bölümüne geleyim. Sayın Şen, "Ben kimseyi işinden kovdurtmadım" demez mi? Aman ha? Cemal Arkan müdürken, Kanal-6' yı arayıp, "Denizlispor maçı dönüşü, Oğuz'la Aykut gelemezler. Bundan böyle ya F.Bahçe ya da Kemal Belgin" deyip, bizi cumartesi günü kovdurtan kim? Günaydın Gazetesi'nde yazarken, bizi kovdurtan kim? Akşam'da, Ömer Çavuşoğlu kanalıyla, elimdeki belgelerle hapse mâhkûm olduğu haberini yazdığımdan bizi kovdurtan kim? Fanatik'ten, "Yahu adam aleyhime yazıyor, hâlâ orada tutuyorsunuz. Yoksa benden haber alamazsınız" diye kovdurtan kim? Allah'a şükür! Ben bunların hiç birine üzülmedim. Demek ki, mesleğimi sürdürürken, başka kimsenin olmadığım ve olmayacağım gibi, Ali Şen'in de bir gün dahi uydusu olmamışım. Olan var mı? Vallahi bir sıralasam, bugün köşe başlarında oturanların çoğu, yerlerinden düşerler. Asıl şaştığım patronların bu dolmaları nasıl yuttuklarıdır. Rahmetli Kemal Ilıcak, olağan kongre öncesi Erhan Önal'la, teknik direktör Rausch'un demeçleri üzerine "F.Bahçe, Ali Şen'in çiftliği değildir" başlıklı bir yazı yazmıştım da, hayatında ilk defa herkesin önünde 5 bin lira prim vermişti. Nerede o günler, nerede bu günler ? Daha doğrusu nerede o patronlar, nerede bugünküler? F.Bahçe eğitim tarlası! F.Bahçe'ye karşı, ligin başından bu yana oynayan takımların, orta sahayı istedikleri gibi kâh pas yaparak, kâh driplingle, kâh koşu yoluna top uzatarak geçtiklerini görüyoruz. Lig değiştirmeyi kader olarak şimdiden gören Adanaspor bile bunu rahatlıkla yaptı. Ama ne var ki, İstanbulspor'daki Balili ve Aleksandrov, Bursa'daki Okan gibi, diğer takımların gol becerileri olan futbolcuları bulunmadığından şimdilik sadece 5 kayıp puan var... Ama, yarın benzeri gol becerileri olanlarla karşılaşılmayacak değildir. Demek ki, F.Bahçe özellikle Tomas ve her şeye rağmen Luciano'yu transfer etmeseymiş, acaba şimdi kaç puanda olurdu? Takımı, voleybol takımı gibi ikiye bölüp oynatan Daum'a birileri sorar mı? Hiç sanmam... Çünkü, yağlamak yarışı bütün hızıyla devam etmektedir Hıncal bey, burnun sağlam mı? Onu bunu sağlam dayanağı olmadan eleştirerek bolca tezkip yiyen, ama dolma yutmaya hazırlar tarafından ün pompalanmış Hıncal Uluç bey, G.Saray - Samsun maçından sonra, Hakan Şükür'ü hiç topa kafa uzatmadığı için eleştirmişler. Yahu, evinde müritlerini toplayıp televizyondan maç seyreden, yani maça gitme zahmeti bile göstermeyen zat-ı âlileriniz, acaba kırık burunla değil maça çıkmak, pencereden bile bakar mısınız? Ah Türkiye ah; ne balonlar uçurttun, ne balonlar... Akşam'daki Zidane Akşam'da, çok değişik bir spor sayfası var... Tavsiye ederim. Geçtiğimiz cuma günü de asrın futbolcusu Zinedine Yezid Zidane'la ilgili tam bir sayfa vardı. Önce malzemeyi toplayıp, sayfaya aktaranı kutlarım. En çok dikkatle okuduğum bölüm de, Manchester United'ın kaptanı Roy Keane, Juventuslu Davids, Pele, Cruyff, Platini ve Zidane'ın milli takım arkadaşı Lizerazu'nun görüşlerinin yer aldığı bölümdü... Bizdeki Sergen'le, bu Zidane'ı kıyaslayıp Sergen'i üste çıkaran, hiç kusura bakmayın ama, futbol ahmâklarına bu yazıyı okumalarını öneriyorum. Neden mi? Belki de zihin sağlıkları geri gelir... Fatih hocanın 18'i... Ve nihayet! Ne mi ? Fatih hoca - ben o sinyali, o mesajı aldım - Samsunspor maçında, "G.Saray'ın, elimdekilerden 18 kişilik ideal maç kadrosunu belirledim" dedi. O akşamki kadroya sakatlığı geçince Sabri girecektir. Yani Mondragon, Aykut, Prates, Bülent, De Boer, Ergün, Abdullah, Arif; Batista, Ayhan, Hasan, Cihan, Hakan Şükür, Bratu, Sabri, Orhan Ak, Murat Erdoğan... Haaa Baliç'le, Petre ne olacak derseniz, Sabri gelince biri gider derim... Yani dahası da, 2000'deki G.Saray gelmez ama, en azından o günlerin Terim hocası ile o günlerin yüzde 70'ine yakın bir G.Saray gelir diyorum... Terzilik, kunduracılık bitti ama, MHK asla! Konfeksiyon hızını aldıktan sonra, terzilik, kunduracılık meslekleri tarihe gömüldü. Yani artık, terziye gidip, aylar süren provalardan sonra ceket giyemiyorsunuz. Kunduracıya gidip, aynen, aylarca bekledikten sonra ayağınıza şıklık getiremiyorsunuz. Peki, ne yapıyorsunuz? Mağazaya gidip, gördüğünüzü alıp çıkıyorsunuz. Şimdilerde ısmarlamacılık, bir tek Merkez Hakem Kurulu'nda yaşamaya devam ediyor. Hafta içinde, maçınızı yönetmesini istediğiniz hakemin ismini, hem de kuliste değil, açık açık basında dile getiriyorsunuz, MHK da size snuyor. Devam edin; buradan çok ilkeli ve prensipli görünüyorsunuz. Aaaa, Pinto gitti! İnanılmaz... G.Saray'la Pinto'nun yolları ayrıldı... Hani şu Juventus maçında ilk onbire girip , 80 dakika sahada kalan Pinto... Yahu demedik mi, daha ilk gördüğümüz gün; bu adam tam eski tip bir mahalle oyuncusu diye... Eee; şimdi bu Pinto yüzünden yedekte kahredenlere ayıp olmadı mı? Sergen'siz ve Luce'ye rağmen! Bizim mesleğin, gerçekten de sonu geldi galiba... Futbol topuna hiç ayağını sürmemiş, ya da sürüp de, sürdüğü yıllarda kalmışlar, Beşiktaş'ın, Prag yenilgisini Lucescu'ya bağlayıvermişlerdi. Çünkü onlar için, bilgileri hiç olmadığından, kısa yoldan gitmek en doğrusuydu. Ama aynı kafalar, Gaziantep'teki İspanyol - Fransız tipi çağdaş oyunu hiç Lucescu'ya bağlamadan övüvermişler. Ve de "Sergen olmazsa, Beşiktaş maç kazanamaz" da dememişler. Sizi gidi eyyamcılar sizi... Tümer de bizim Zidane! Samsun'daki son yılında, Tümer'in mutlaka büyüklerden birine gitmesi gerektiğini hem yazmış, hem de ekranda defalarca dile getirmiştim. Fizik gücü yeterli, sakatlığından arınmış bir Tümer, yüksek tekniği, çalışkanlığı, iki ceza alanı arasındaki trafiği enine - boyuna yönetişi, gol yapışı, gol yaptırışı ile bizim ölçülerimizdeki Zidane'dır. Bizi bundan mahrum bıraktığında ise belki en çok kızdığım adam da Tümer'dir. Bu ne biçim dörtlü? Nurullah Sağlam diye genç bir hoca var, Gaziantepspor'un başında... Galiba, Celâl başkanın da akrabasıymış. Zaten bu takımın başına hiç bir gün hocanın iyisi gelemedi. Neyse... Bu Nurullah kardeş, tutmuş, Beşiktaş'a karşı Bouazizi ile İbrahim Toraman'ı tandem oynatmaya kalkmış. İyi de, o görevde olanların hangisi futbol tarihinde önündeki orta alan oyuncularından da daha çok rakip cezaalanının orasında burasında görünmüştür? Bak: İbrahim Toroman! Beşiktaş çok iyi oynadı tamam da, ama Gaziantepspor'u dağıtan bir numaralı faktör de buydu... Telegol'ün zokası boş kaldı Telegol'ün işi, telefon bağlantıları yapıp, kavga ortamı oluşturmak ve bundan cukka yapmaktır. Ama Ahmet Ağaoğlu çıktı, ilk balonu söndürdü. Ardından Metin Seval çıktı, bir fıs daha... Reha, Show'daki tuluatı canlandıramadı ve Ahmet Çakar'la kıvrandılar durdular. Haluk Ulusoy ve Bülent Yavuz'un bu dolmalara karınları zaten toktu. Yemediler. Sadık İlhan zaten "Ben öyle demek istememiştim" diye çoktan çark etti. Lisanı ve babadan geçme futbol kültürü ile Güntekin Onay'ın işi zor. Şimdi bekleyin haftaya başka bir film çevirecekler.