Ali Şen'in golü!

A -
A +

F. Bahçe'nin eski başkanı Ali Şen, geçtiğimiz hafta içinde, " Bence en iyi başkan Haluk Ulusoy'dur. Görevine devam etmelidir" dedi. Buyurun buradan yakın! Tabii ki F. Bahçe cephesindeki "Yıldırımspor" ayağa kalktı. Aynı Şen önceki gün de, tepki alınca, demecini şöyle açtı :"Ben, Erzik gidecek dedim, 10 gün sonra gitti... Kiğılı gidecek dedim, bir hafta sonra gitti. Aziz Bey 4 senedir Ulusoy gidecek diyor, ama Ulusoy yerinde... Bu yüzden kalsın dedim." Buyurun bir daha yakın! İşte Ulusoy'un görevde bulunmasını, kalmasını, ben de bu yüzden istiyorum... Yani futbola kimsenin istediği zaman, entrikalarla, Bizans oyunlarıyla burnunu sokmasına izin vermediği için... Bana söyler misiniz, Ulusoy olmasaydı da, başka biri o koltukta otursaydı, acaba eteklerinden akanlarla çoktan tüymemiş miydi ? Haaa az kalsın unutuyordum. UEFA, köşe başında elinde sopayla beklemektedir. Bunu da böyle bilin Sayın Bakan! Atatürk'ün eşyaları! Gazetelerde geçen hafta ilgi çekici bir haber yer aldı. Kimliği açıklanmayan veya gizli tutulan bir şahıs, Atatürk'e ait olduğunu iddia ettiği dört-beş parça şahsi eşyayı, aralarında topladıkları 90 bin dolar karşılığı F. Bahçeli yöneticilere satmış. Onlar da bu eşyaları kulüp müzesine teslim etmişler. Şimdi bu haberin arkasını ve gerçek rakamı açalım... Hani televizyonlarda "Perde arkası" diyorlar ya, işte o... Efendim; söz konusu eşyalar Latife Hanımdan değil, Makbule Hanımdan intikal... Bu biiiir... İkincisi, bu şahıs bu eşyaları Cumhurbaşkanlığı'na da sunmuş... Ancak o makam para ödeyemeyeceğini, bağış kabul edebileceğini bildirmiş. Tabii ki iş yatmış. Ardından Sayın Başbakan Erdoğan'a melese aktarılmış ve o makamla da 400 bin dolar karşılığı anlaşılırken, iş yine yatmış... Bu defa aynı sahış, Beşiktaş'ın eski santrforlarından Tezcan kardeşimle, günümüz Başkanı Yıldırım Demirören'in babası Erdoğan Demirören'e ulaşmaya çalışmış. Ama o iş de yatmış. Ve en sonunda, F.Bahçe Başkanın ta kendisi, başka kimsenin katkısı olmadan, 90 bin değil, 280 bin dolar ödeyerek bu eşyaları satın almış... Haberin perde arkası böyle olur işte... Özerk sporun mutluluğu! Meslekte benim kuşağımın gurur duyabileceği en önemli mesele, spora özerkliğin getirilmesi konusunda verdiği uğraş, hatta savaştır. Futbolda başlattığımız mücadele bugün ne mutlu ki, GSGM Mehmet Atalay kardeşimin açıkladığı gibi bir çok branşta hedefine ulaşmıştır. Geçen hafta gazetelerde Voleybol Federasyonunun genel kurul duyuru ilanları yer aldı. Ciddi biçimde duygulandım. Hayırlı genel kurul, sevgili voleybol camiası! Çetin Hoca, salona dön! Çetin Yılmaz, bu ülkenin önemli basketbol hocalarındandır. Oyuncu yetiştirmiş ve de özellikle hücum çeşitlemelerinde öncülük yapmıştır. Ancak geçenlerde, Sky Türk'te yayımlanan bir Avrupa kupası maçında yorumculuk yaparken, hiç de Çetin Hoca değildi. Hatta önce sesi benzettiğimi sandım. Çünkü yorumlar hem falso idi... Sonradan maçı anlatan spiker, yorumcunun Çetin Yılmaz olduğunu söyleyince hayal kırıklığı yaşadım. Çetin Hocam; hoca olarak acil salona dön! Bir telefon da Serdar Güzelaydın'dan! Futbol Federasyonu eski yönetici Serdar Güzelaydın'ın, haberi de olmadan, düzenlenmiş doğum gününün bazı gazetelerde, bazı meslektaşlar tarafından inanılmaz boyutta abartılarak gündeme getirilişini eleştirmiştim. Geçen hafta Serdar Güzelaydın aradı. Sayemde doğum gününün fazlaca kutlama aldığını belirtti ve konu ile ilgili o yazılarda gündeme getirilemeyen bilgileri de aktardı. Tekrar edeyim; benim Serdar Beyin doğum günü ile ilgili bir sıkıntım yoktu. Olamazdı da... Ben sadece bazı meslektaşların bir doğum gününü o denli abartılı yazmalarına karşıydım. Yine de teşekkürler Serdar Bey dostum! Bence Terim haklıydı! Hep söyler, hep yazarım... Bu ülkenin futboldaki en birinci teknik direktörü Fatih Terim'dir. Terim hoca, FIFA'ın yarışmasında yılın futbolcusu için Milan'ın Brezilyalı futbolcusu Kaka'ya oy kullanmış. Ama Real Madrid'de oynayan İtalyan Cannavaro seçilmiş... Tam popülist bir yaklaşım... Dünya Kupası'nın kazanan takımın kaptanı ya... Hocam; ben de oyumu Kaka'ya kullanıyorum. Erman'la Ahmet'e açık davet! Erman Toroğlu ile Ahmet Çakar iki eski FIFA kokartlı hakemimizdirler. İkisi de ekranlarda hakem doğramakta büyük ustalık sergilemektedirler. Hatta bu icraatlarıyla öyle ün kazanmışlardır ki, artık ekranlarda reklamların da baş rol oyuncusu olmuşlardır. Bana ne! Allah selamet versin... Versin de, şu çok eleştirdikleri, doğradıkları hakemlerin başına bir günlüğüne de olsa, MHK başkanı olarak geçseler de, biz de, hakem de, federasyon da, yönetici de, taraftar da doğruyu görse... Var mı böyle bir yürek beyler? Orada da hakkı huzur ödeniyormuş, haberiniz olsun! Ama sizi keser mi, bakın işte onu bilemem... Fatih Altaylı'dan gerçek! Sabah'ın genel yayın yönetmeni Sayın Fatih Altaylı, geçtiğimiz Çarşamba günkü köşe yazısında, "Haluk Ulusoy en uygun başkandır. Çünkü futbol tepeden tırnağa arızalı olduğundan Şenes Erzik, Zafer Yıldırım, Hamdi Akın ve Ali Dürüst'ten bir ekip kursak bile bu ekibe yazık ederiz" görüşüne yer verdi. Bunda ne var diyeceksiniz. Var, hem de nasıl var... Acaba diyorum; Zafer Yıldırım ismine Beşiktaş'ta bir yer bulunamadı da, Futbol Federasyonuna, ters köşe yapılarak mı gönderilmek isteniyor? Ne bileyim yahu, iş öyle hale geldi ki... Toraman nasıl da bildi! Beşiktaş'ın milli oyuncusu İbrahim Toraman'ın, Gençlerbirliği ile oynayacakları kupa maçı günü bir gazeteye verdiği röportaj şu manşetle sayfaya taşınmıştı: "Bizim savunmamız en iyisi..." derkeeeeen, Beşiktaş, Ankara'da yerle bir oldu; 0-3'le... Tabii İbrahim'in sağ kanatta oynatılmasını her zaman eleştirdim ama, Beşiktaş'ın savunması ise hiç de öyle en iyisi falan değil... Futbolda hayal kurmaya yer yoktur. Çirkin düello! Düellonun güzeli olur mu ? Ne bileyim diyeceğim ama, Alexsandre Dumas okumuş, Monte Cristo, yani Edmon Dantes'i okumuş, filmini izlemiş biri için olur da hani... Neyse... Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin bir yandan, Futbol Federasyonu başkanı Sayın Haluk Ulusoy bir yandan, ne yazık ki, bazı kulüp başkanları veya yöneticilerince yönlendirilen medyadaki bazı kurnazların sandalında kılıçlarını sallayıp duruyorlar. Ama sandalın ne kadar oynak bir nesne olduğunu da bilmeleri lazım... Su derin mi, değil mi, onu bilemem bakın! Yazıklar olsun! Hangi gazetenin magazinindeydi, ya da aktüel sayfalarından birindeydi tam hatırlamıyorum ama, dudak uçuklatan bir haber okudum. Bir iş adamı, eşi bir çocuk dünyaya getirsin diye eşine, yanlış anlamadınız eşine, servet veriyormuş. Yuh be! Ne hale geldik! Kıt kanaat geçinen, bebeğine süt parası bulamayan annelere hakaret değil de, nedir bu? Yıkılın be, para manyakları! Ah Turgut bey ah; benim memurum işini bilir dediniz, bakın işi ne hale geldi! Bir soru! Mirsad'la Haislip salonun ortasında yumruklaştılar ve dokuzar maç ceza yediler... Tahkim de, cezaların düşürülmesi yolundaki başvuruları reddetti. Şimdi önce Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu'na bir soru; acaba futbol sahalarında benzeri bir olay yaşansaydı, ne kadar ceza verilirdi? Daha sonra Tahkim'e bir soru; Acaba böyle bir olayın müsebbiplerine verilen cezada indirdim yapar mıydınız? İşte bu soruların cevapları ülke futbolunun geleceğidir. Tigana neyin peşinde? Beşiktaş Teknik Direktörü Jean Tigana, Monaco ve Fulham'daki icraatlarından sonra verdiği kısa bir aranın ardından bizim futbolu içine düşmüştü. Henry ve Trezeguet gibi müthiş oyuncuları yetiştiren ve de Fransız oluşu ile futbolumuza Beşiktaş kanalıyla katkıda bulmasını beklediğim Tigana, ne yazık ki, bazı çevrelerin yorumu ile "Rengi ve Fransızlığı " ile sanki bize karşı savaş vermektedir. Söz konusu futbol olunca, böyle yorumlar midemi bulandırır ama, bugün için bu yorumları yapanlar haklı gibi görünüyorlar... Fransa ile aramız kötü... Tamam... Ama bu ülkenin insanı hiçbir zaman renk ayırımı yapmamıştır. Tigana en azından bu ülkenin kulübüne, yöneticisine, futbolcusuna, basınına, hangi sabun etkili olur bilemem ama, renksiz bakmalıdır. Haaa Mali'de emeklilik düşünüyorsa, bunun ikramiyesini de Beşiktaş ödemez... Bunu da bilsin! Ziya Hocadan telefon! Trabzonspor Teknik Direktörü Ziya Doğan, geçen hafta köşemde yer verdiğim bir konuyla ilgili telefonla aradı. Ziya hoca biraz kırılmış, biraz da şaşırmış. Ama kendisine, yazımda yer verdiğim bilgileri basından edindiğimi de yazımın başında anlatmıştım dedim... Ziya Hoca oraya hiç dikkat etmemiş. Neyse, bayağı konuştuk. Tabii buraya söylediklerinin hepsini yazmayacağım. Ama yerel basından bugüne kadar böylesine yakınan bir hocaya daha rastlamadım. Trabzon'daki meslektaşlar; biraz dikkat!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.