Futbolun Avrupa ve Latin Amerika'da, hatta hatta Afrika'nın büyük bölümünde ne denli bir tutku olduğu açık ve net biçimde ortadadır. Milyarlarca doların, bazı ülkelerde - örneğin Türkiye gibi - ekonomik sıkıntılar bile hiçe sayılarak futbolun içine akıtıldığı da sanırım inkâr edilemez bir gerçektir. Bir zamanlar ünlü diktatörler Franco'nun İspanya'yı Real Madrid ağırlıklı, Salazar'ın Portekiz'i Benfica ağırlıklı yönetip, rejim baskısını bile halka unutturduklarını asla ve asla akıldan çıkarmamalıyız. Yirmibir yılımı verdiğim bir dönemin büyük gazetesi Tercüman'ın patronu rahmetli Kemal Ilıcak, Salı günleri yaptığı toplantılarda sık sık şu görüşünü vurgulayarak, hem bünye içindeki diğer ünitelere, hem de anlayabilirlerse rakiplerine şu mesajı verirdi: "Spora ve de ağırlıkla futbola önem vermeyen basın hem işlevini iyi yapmıyor, hem de akılcı davranmıyordur. Siyasiler, çuvalla para dağıtıp meydanlara adam toplarlar. Oysa, aynı halk ceketini satıp cebinden para ödeyerek stadları doldurur..." Evet, bu somut örnekler Salı akşamı bir kere daha tüm açıklığı ile gündeme oturdu. Ülkenin içinde bulunduğu bütün dönemlerin en ağır ekonomik bunalımına rağmen, futbolsever 500 milyona varan karaborsa bilet fedakârlığı ile G.Saray'ın maçına koştu. Numaralı tribün 150 milyondan yok sattı. Yarın F.Bahçe'nin kendi stadında oynayacağı maçların 200 - 250 milyar dolayında hasılat toplayacağı garantidir. Tıpkı son üç ayda olduğu gibi... Ve bu çarpıcı olguda, doğru yolundan sapmayan tek gazete de, sporunu hâlâ arka sayfadan sunmaya devam eden Türkiye Gazetesi'dir. Bilmem anlaşılmayan birşey var mı? Futbolun saha içindeki gerçeklerine gelince... Real Madrid ve G.Saray, çağın sisteminden birer devre mükemmel örnekler sunarak, seyircinin fedakârlığına ödül verdiler. Burada anlaşılması gereken çok önemli bir olgu daha vardır. O da, G.Saray'ın 7. yılını dolduran bu yeni sistemi, mucidi Brezilya'dan da, diğer bütün uygulayıcılarından da daha tempolu, daha agresif sahaya yansıtabildiğidir. G.Saray takımı, ilk yarıdaki kontrollü oyuna asla uygun bir takım değildir. R.Madrid karşısındaki ilk yarı sıkıntısı bundan kaynaklanmıştır. Ama ikinci yarıdaki tempo arttırımı, gerçek G.Saray'ın, daha doğrusu G.Saray'ın Avrupa'da karşısına kim gelirse gelsin, kolayca dize getirişinin sırrıdır. Bilmem anlaşıldı mı?