Artık kafayı değiştirme zamanı!

A -
A +

Artık kafayı değiştirme zamanı! Beşiktaş'ın, basketboldaki atağını sürdürme adına Ülker firmasından sponsorluk aldığını öğrendik. Bunun yanı sıra aynı firma Beşiktaş futbol takımının formasına da adını yazdıracakmış. Anlaşmaların karşılığı 25 milyon dolara varıyor. Bu arada Beşiktaş Basketbol Takımı'nın etiketi bundan sonra "Beşiktaş - Cola Turca" olacak. Harika! Müessese kulübü olmayanların amatör diye adlandırdığımız ama, profesyonel şubelere taş çıkartacak mâliyetleri ancak böyle aşabilmesi mümkündü. Beşiktaş yönetimini kutluyorum. Darısı diğerlerinin başına... Bu fotoğrafa karşı çıkanları da tam anlamıyla "Gerici" olarak yorumluyorum. Bu ülke böyle... Sayın Başbakan da, belediye başkanıyken F.Bahçe'ye üyeliği söz konusu olduğunda, "Dincilere yer yok" naraları ile az mı adam ayağa kalkmıştı... TRT değişmezse! TRT'nin tabii ki, özel kanallara oranla değişik bir duruşu olacaktır. Ancak bu ekranda programa çıkanların bilgisi, yüreği de olmalıdır. Geçen pazar akşamı Haldun Domaç'ın sunuculuğunda, Altan Tanrıkulu'nun yorumculuğunda ve G.Saray Sportif Direktörü Bülent Tulun'un da konukluğunda şekillenen programda iki gazeteci şu soruyu soramadılar: "Bülent Bey, bize Ribery için bankaya yatırdığınız bir miktarın dekontunu veya aynı oyuncunun sizden para aldığına karşılık imzaladığı bir makbuzu gösterebilir misiniz?" Soru yok... Tabii ki cevap da olmaz... Böyle olunca da, G.Saray'ın foyası gizli kalır... Ben de böyle bir makbuz veya bir dekont göreyim ki, Ribery'yi suçlayayım... Başınız sağ olsun dostlar! Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'la, bizim servisin Alişirin'i annelerini kaybettiler. Acının acısını çok iyi bilen biri olarak, her iki dostuma da başsağlığı ve sabır, merhumelere de Allah'tan rahmet dilerim. Adnan Öztürk amma da atmış ha! G.Saraylı bir yöneticiye, her şeyden önce öyle bir demeç yakışmadı. Yani, "Ben adamı yakarım, yıkarım gibi..." Sonra da ben Adnan Bey'e bir bilgi vermek istiyorum... Kendilerinin dördüncü sınıf kulüp diye nitelediği Marsilya, Fransa'nın dördüncü sınıf kulübü değildir. Tam tersine bir numaralı kulübüdür. Adnan Bey acaba metroda yaşayıp, hiç mi oksijen kullanmıyor? Ali Kırca ve Yılmaz Özdil'den baba yazılar! Bizim köşede sık sık sporun dışına çıkıp, hele hele bizim gazetecilik, televizyonculuk dünyasına girişimiz de hayli ilgiyle izleniyor. Ali Kırca dostum Babalar Günü'nde bir yazı yazmış. Kestim, çerçeveletip asacağım. Eline, aklına, kalemine sağlık! Yılmaz Özdil de, aynı gün "F.Bahçe, Aziz Yıldırım'ın mı oldu?" başlığı ile bir yazı yazmış. Hani şu helikopter ihalesinde Yıldırım'ın kulübün resmi sitesinden yaptığı "I-ıh" açıklaması için yazılmış bir yazı... Yılmaz Özdil de, anlaşılan o ki, dokuzuncu köyden kovulacaklar arasında yer alıyor. Daum'un raporu! Sanırsınız ki, dünyanın tersine döndüğünün ispatlanışı, atom bombasının pabucunu dama atacak bir silahın formülü, kanserin köküne kibrit suyu kadar net bir çözüm bir ilacın keşfi şu Daum'un gideceklerle, kalacaklar listesi... Bir türlü yönetimin önüne gelemedi. Haziran bitiyor neredeyse... Ben bu raporda en çok transferlerle ilgili bölümü değil de, hani şu yönetimin değişmesini istediği sistemin yerini alacak olan yeni sistemi merak ediyorum... Bakalım kaçı oynayacak? Önümüzdeki sezon için kendime önemli bir görev verdim. Avrupa Şampiyonu olan 17 yaş takımı ile ben bu satırları yazdığım sıralarda mücadelesine devam eden 20 yaşı takımından kaç futbolcu en üst kademede forma giyebilecek? Bakalım, bizdeki futbol üstatları bu turnuvayı hangi gözle seyretmişler? Yeni bir Asatiani! Yaşı benimkine yakın olanlar, hatta az biraz daha gençler, Rus Milli Takımı'nın 1960'ın ortalarındaki kadrosunda yer alan Asatiani isimli oyuncuyu çok iyi anımsarlar. l.90'a yakın boy, buna rağmen müthiş bir kıvraklık ve süper futbol zekâsı... Asatiani böyle bir oyuncu idi. Bunu neden yazdım... Bizim 20 yaş takımına karşı mücadele eden Ukrayna Milli Takımı'nın 10 numaralı oyuncusu Milevski, adeta Asatiani'nin kopyası... Aklı olan hemen kapar. Ancak bizim Moshoeu'nin menajeri Hasan Çolakoğlu'na sordum, "Ağabey, adam Dinamo Kievli, kimse sokulamaz" dedi... Ben bilmem... Bugün alan yarın 50 milyon dolara müşteri bulur... Bunlar 2.5 milyon dolarlık Pele'yi bulanlar! F.Bahçe'de, ülkeyi arayıp tarayıp, genç futbolcu bulacak bir komite kurulmuş. Komitede bulunanlardan Selçuk Yula, Cemil Turan, Engin Verel, Alpaslan Eratlı, Ogün Altıparmak, Aziz Yıldırım'ın F.Bahçe'ye başkan olduğu yıl, "Sana Pele bulduk. Hem de 2.5 milyon dolara" diye Sergio'yu aldırtmışlardı. Transferin hikayesi tam detaylı mevcut ama, burada yazmaya yer yetmez. Sonra başkan bana, Dereağzı'nda, "Kemal Bey, şuna bak, Bana Pele dediler, adam topa vurmayı bilmiyor" diye yakınmıştı. Zaten Pele de, Sakaryaspor'a kiraya verilmiş, oradan da kayıplara karışmıştı. Hani yeni Peleler bekleniyor olabilir de, ondan yazdım... Bende daha bilgiler var. Hele size bir Simao hikayesi yazsam, küçük dilinizi yutarsınız. Kim bilir, yakında ona da, başkalarına da sıra gelebilir... İşte size, tam palavra aşk hikayesi! Sergen demiş ki , "Ne verirseniz, kabulüm..." Yönetim, kesmiş, biçmiş ve hani şu pabucunu koysa oynar denilen Sergen'i sıradan bir futbolcu etiketine indirmiş. Ve bu gelişme bizim spor medyasında Sergen'in jesti olarak gösterildi. Fanatik'te, "Aşk hikayesi" diye tanımladı... Yahu yapmayın; hem o güzel bestenin sahibi Kayahan'a, hem de o filmde oynayan Ali McCraw ve Ryan O'Neal'a ayıp olur. Havuz su alırsa! Bir tarafta 14'ler, diğer tarafta da dörtler... Ve de havuzunu deldirmemek için çırpınan Futbol Federasyonu... Havuz, futbolumuz kısa bir süre için de olsa, bir icraat yapabildiyse, bunda aslan payına sahiptir. Şayet, bugün kimselerin beğenmediği büyüklerin 10-15 milyon, küçüklerin 3-4 milyon dolarları olmasaydı, acaba ne olurdu? Bir de bu taraftan baksalar diyorum havuza... Diyorum, çünkü, başka taraftan bakmaya devam ederlerse, korkarım, havuz yerine serap görmüş olacaklar... Ya işte doping! İki haftadır Halil Mutlu ile ilgili, istemeye istemeye, buram buram endişe kokan notlar düşüyordum bu sütuna... Ve sonunda herkes gibi benim de korktuğum başıma geldi. B numunesi de pozitif çıkmış. Şimdi Halil ne kadar yırtınırsa yırtınsın, nafile... Şimdi önemli olan, geriye kalanların artık birer hekim gibi kendi kendilerini kontrol etmeleridir...Sporcu da, spor yazarı, spor yorumcusu da, her şeyden bilgi sahibi olacak. Aksi takdirde şapa oturmamak mümkün değildir. Tahkim, tahkim gibi... Tahkim Kurulu, hukukçu değilim ama, galiba bizim Futbol Federasyonu çatısı altında en sağlıklı çalışan kurul... Haklarının yenildiğini iddia edip, kümede bırakılmalarını isteyenlerin hepsini teker teker dinlediler. Dinliyorlar da... Halbuki ne gereği var? Federasyon nasıl maçlar bittikten hemen sonra, yangından mal kaçırır gibi 36 saat içinde ligi tescil etti, siz de başvuruları toplayıp "Yürüyün" derdiniz olur biterdi... Şimdi ister misiniz, Süper Lig 21 takımla oynansın... Sonra da federasyon hâlâ görevde kalsın... Olur mu olur... Neler olmadı ki? Emre'nin nesi var Hıncal Uluç dostum? Hıncal Uluç önceki gün, "Emre'nin sık sık takımdan uzak kalarak kontrol ettirmesi gereken bir hastalığı var" diye bir bomba düşürdü gündeme... Bu, herhangi bir sporcu sakatlığı değil... Bir hastalık... Yani başka bir şey... Çok mu kötü? Bilemem... Ama Hıncal Uluç'un böyle bir iddiayı veya bilgiyi ortaya atarken, daha net, daha detaylı yazması gerekirdi. Öyle ya, 'Büyükler'den bazıları hiç birimizin bir haftada sayamayacağı kadar döviz vermeye hazırlanıyor...Hani Türk parasını koruma falan yani...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.