Artun Talay'a Fair Play'i verin! Bu haftalığa, şu Avrupa Birliği adamı ile başladım. Affedin! Çok sinirlendim. Ama şimdi yazacaklarım da benim ülkemin insanının ne olduğunu, bu kafadaki Avrupalılar'a sanırım gayet iyi anlatır. Olimpiyatta, Macar sporcunun dopingli çıkması sonucu ülkemize tarihimizdeki ikinci atletizm madalyasını kazandıran Eşref Apak'ın hocası Artun Talay'ı ekranda izlerken tüylerim diken diken oldu, gözlerim ıslandı. Talay diyordu ki; "Ben bu çocuğa artık yararlı olamam. Çünkü beni çoktan aştı. Ona dünyanın en iyi hocalarını getirelim ki, altınlar bizim olsun... Gerekirse o hocalara yardım da ederim. Ama beni istemezlerse de, köşeme çekilirim..." Erdoğan Arıpınar Ağabey, işte sana Fair Flay ödülü için bomba gibi bir aday... Ne dersin? Şampiyonun da başını boş bırakırsan... Hani bir lâf vardır; "Kızın başını boş bırakırsan, ya davulcuya, ya da zurnacıya varır" diye... Bizim Süreyya Ayhan'la, Elvan'ın durumları da aşağı yukarı aynı... Yanlarına birer hoca - koca vermişiz, gittikleri yer belli değil, ne içerler, ne yerler belli değil, nerede yatarlar kalkarlar belli değil... Sonra da çıkın olimpiyatlarda altın kazanın demişiz... Olur mu yahu? Bunların her biri 50 kişilik özel ekiplerle yaşamalı, yaşatılmalıdır... Söyleyeyim dedim... Hani yeni yarış var yakında da... Ebru Hanım'ın G.Saray'ı nerede? G. Saray Sportif A.Ş Genel Müdürü, daha doğrusu müdiresi Ebru Köksal'ın geçenlerde bir gazetede açıklamasını okudum. Sayın Köksal diyordu ki ; "G.Saray, Mercedes, BMW ve Coca Cola'dan sonra 4. en değerli yerel marka... 128. 2 milyon Avrupalı tanıyor. 31.2 milyon sempati duyuyor..." Belli ki, sıkı bir araştırma sonucu elde edilmiş veriler bunlar... Sayın Köksal'ın anlattığı G.Saray, Terim hocanın dört yıllık dönemi ile Lucescu'nun iki yıllık dönemini kapsıyor... Şimdikilere hatırlatılır. Yandınız çocuklar! Milli Takım'ın 12 futbolcusu, Gürcistan maçından önceki cuma, cuma namazına gitmiş. Gözlerden biraz uzak olsun diye de, sapa bir semtte bulunan bir camiyi seçmişler. Hepiniz fişlendiniz çocuklar... Haberiniz olsun! Oysa Trabzon'da kilise vardır bildiğim kadarı ile... Oraya gitseydiniz, vallahi spor sayfalarının ötesinde, her şeye maydanoz başka köşe yazarlarından da övgü alırdınız... Neyse ki, bu defa fazla dile dolanmadınız... Kadir Kon'un yazısı! Almanya'nın Bochum kentinde oturan Kadir Kon adlı bir okurum, gönderdiği mailde, TRT'nin yeni futbol programından yakınmış. Ve TRT'ye gönderdiği protesto satırlarını aynen bana da geçmiş. Boşuna yorulmuş okurum... Artık Türkiye o Türkiye değil... Baksana, İbrahim Tatlıses, yazlıkta konser veriyor, millet çocuğuna kıymış, atmış onları bebe arabalarına, zavallılar orada uyuyorlar... Bu Türkiye, siz ve sizin gibi duyarlı kişilere kulak verir mi artık? Vermez... Çünkü günümüz Türkiyesi'nin meseleleri Hülya Avşar'la M.Ali'nin ne zaman birbirlerine silah sıkacakları veya Gülben Ergen'in düğününde Kürtçe mi, Türkçe mi müzik çalınacağıdır... Almanya'da kal Kadir dostum... Çünkü buraların havaları bozuk... Ellerinize sağlık, medyanın yüz karaları! F.Bahçe Başkanı, ben muhatap olmadım ama, sık sık spor muhabirlerini, hatta bazen köşe yazarlarını bile azarlayıp duruyor. Onları zaman zaman da patronlarına şikayet etmekle tehdit ediyor. Yalan mı? Vallahi hepsini gazetelerden okudum, televizyonlardan izledim... Eh bunun üzerine de, spor medyasının korkakları, yağcıları, patronlarına şirin görünmek için kılıktan kılığa girenleri, Yıldırım'la, palmiyeler altında röportaj yarışına girdiler... Hatta bazı durumlarda bazı gazetelerin genel yayın yönetmenleri bile, sanki özür dilenirmiş gibi söyleşilere katıldılar... Anlayamadığım şu; Yıldırım mı, spor yazarlarını azarladı, yoksa spor yazarları mı Yıldırım'ı? Şunu birileri bana anlatsın yahu... Bunlar Trabzon seyircisi değil mi? Gürcistan milli maçı öncesi, sırası ve sonrası, tribünlerin bazı kesimlerinden gerek sahadaki futbolculardan bazılarına, gerekse ülke futbolunun bazı isimlerine, hiç de yakışık almayan sesler çıkmış. Ayıptır . Trabzonspor'un futbol geçmişine, hele hele bugünkü konumuna gölge düşürülmüştür. Bizim Bayramoğlu'nun kasası, koyu Trabzonsporlu İsa bile bozuldu. Kim mi yapmıştır? Bana ne... Ama sınıfta kalınmıştır. Demek ki, Avni Aker, bundan böyle milli maça hasret yaşayacaktır. Sakın ola ki, bunu, ekranlarda ve gazetelerde gereken değer verilmediği için yaptığınızı söylemeyin... Onun hesabını takım zaten soruyor... Carew'le Pancu mu, aman ha... Şu bizim spor medyası bir harika vallahi... Carew'le Pancu milli maçlarda birer gol attılar ya... Hah işte, Beşiktaş'ın ileri ikilisi kendiliğinden ortaya çıktı... Aman Del Bosque; sen sen ol, Pancu'ya önünde topla kat edebileceği uzun veya geniş sahalar sun... Yoksa, Carew'le yanyana trafik kazası yaparlar... Ya bir de hesap sorulsaydı? G. Saray'ın divan toplantısında, Faruk Süren'le Ali Dürüst'ün, başkan Canaydın'a tavır takındıkların gazetelerdeki haberlerden okudum. Yani Canaydın başkan, "Nerede yahu, bizim sahadaki başarılardan ve onları sağlayan oyunculardan kazandığımız, reklam, gişe geliri falan toplam 100 milyon dolar" diye soracak olsaymış, demek ki, başına başka işler de gelecekmiş... Ersun hoca bunu oku! O oynadı, bu oynamadı hesabına girmeyeceğim. Ömer Üründül'e de, maç sırasında telefonda söyledim... Maçı kazanamamanın başlıca sebebi, 59. dakikada Hasan atıldıktan sonra, hemen gereken değişikliği, yani Fatih veya Tuncay'dan birini, hatta ikisini de alıp, 73'te yaptığın değişikliği yapmayışındır. Çünkü o 14 dakikada Emre ile Okan'ı da bitirdin. Yani takım, sen oyuncu değişikliklerini yaptğında maçın 90 dakikalık efor deposunu boşaltmıştı. Ha, Ersun hoca, az kalsın unutuyordum. Ben senin yerinde olsam Yunan yüksek toplarını düşünerek Hüseyin'i ön liberoda oynatır, Emre'yi ise Yunan savunmasına kâbus yaşatabilmesi düşüncesiyle hücuma yakın görevlendiririm. Ah tecrübe, sen güzel şeysin be... Yıldırım'ın, UEFA'ya kıyağı! Hürriyet'te okudum. Sadi Kemal Yaşar yazmış. Kur'a çekiminden 10 gün sonra bu haberi kimden aldı bilemem ama, yine de haber şık... UEFA Başkanı Johansson, bir gazetecinin kendisine, Olimpiyat Stadı'nın finale yetişmemesi halinde ne yapacaklarını sormasını hatırlatması üzerine, F.Bahçe Başkanı Yıldırım, "Ben kefilim... O stadı gerekirse, ben tamamlarım" garantisi vermiş. Yapar mı yapar... Bu inşaat işinde üzerine ikinci bir adam tanımıyorum... Neden Diyarbakır? Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Komiseri Gunter Verheugen, bizim temiz kağıdı için Diyarbakır'a gitmiş. Orayı teftiş edecekmiş. Lanet olsun be! Türkiye'de başka vilayet yok mu? Ne yani, Diyarbakır sınavını veremezsek, Avrupa Birliği için temiz kağıdı alamayacak mıyız? Ülkü Ocakları'nın gençleri, Patrikhane'ye yürüyeceklerine, bence bu beyin önünü kesmelidirler. Demelidirler ki, "Burası Türkiye! Babanızın çiftliği de değildir, hele hele Apo'nun hiç değil..." Haaa çocuklar, ne dersiniz? Şekerspor'un acı mesajı! Yılların Şekerspor'u, Darıca Gençlerbirliği maçına çıkmamakla kalmadı, ligden çekildiğini de açıkladı. Bu Şekerspor, Ankara'ya gidenlerin olduğundan daha fazla, evsahiplerinin korkulu rüyası idi yıllar önce... Spor-Toto'cuları da bu sebeple en çok yakan takımdı... Nereden nereye geldi? Şekerspor'un ligden çekilişi, maceraya soyunan çok kulübe acaba ders olur mu? Bilmem. Göreceğiz... 2. ve 3. Lig Birliği! Türkiye İkinci ve Üçüncü Lig Profesyonel Kulüpler Birliği diye bir topluluk var... Ben de yeni duymadım dersem yalan olur. Bu kuruluşun ikinci başkanlığını da bizim Faruk İlbeyli deruhte etmiş. Faruk; hayatı futbol olan ve futboldan çok iyi anlayan ender bulunur cinsten bir özveri şampiyonudur. Darıca Belediye Başkan Yardımcılığı sırasında takımla ilgili çalışmalarını yakından bilirim. Birliği kim kurdu, kim organize ettiyse, Faruk'u kapmakla uzun süre yaşayabilecek bir iş yapmış...