Aykut'un Daum'a dersi!

A -
A +

Sakın ola ki, Aykut'la F.Bahçe maçı sonrası görüştüm de, bu yazıyı yazmayı uygun gördüm sanmayın. Aykut'la belki de bir yıldır, aksilik veya talihsizlik bu ya, görüşemiyoruz üstelik... Yazının zamanı da geçti demeyin... Futbolu yorumlamanın, 100 yıllık maç da olsa, zamanı geçmez. Ancak çarşamba köşem, G.Saray maçının yorumu derken, ancak bugüne kısmet oldu. Şimdi gelelim sadede... Çiçeği burnunda hoca ve de üstelik üç kuruşa (onu da alabiliyorsa) çalışan Aykut Kocaman, söylendiğine göre 2.4 milyon Euro'ya mesai yapmayı güç bela kabul eden Alman Daum'a, çıkışın olmayacağını iddia ettiği Şükrü Saraçoğlu'nda öyle bir futbol dersi verdi ki... Aman aman! Şimdi dersin ne olduğuna bakalım. Aykut, maça öyle medyadaki televizyon papağanları ve gazetedeki atıp tutan eleştirmenlerin dediği veya yazdığı gibi dörtlü savunma ile başlamadı. Aykut, başta şöyle kurmuştu takımı: Oğuz - Uche, Saffet, Petkov - Mehmet Yozgatlı, Saidou, Aytekin, Cem Can, Faruk - Alex - Balili... Yani 3 - 5 - 2'nin çeşitlemesi olan 3 - 6 - 1 veya 3 -5 - 1 - 1... Aykut, sonra baktı ki, F.Bahçe göbekten atak geliştirme, duvar pası ile inme, driplingle girişim gibi hücum anlayışına hiç yanaşmıyor, ya bunu beceremiyor, ya da öğretilmemiş ve de sadece kanatlara topu aktararak oradan şişiriyor, hemen şu düzene döndü: Oğuz - Cem Can, Uche, Saffet, Petkov - Mehmet Yozgatlı, Saidou, Aytekin, Faruk - Alex - Balili... Yani, bizim anlı şanlı yorumcu ve tenkitçilerin dediği 4'lü savunma işte böyle maçın başında değil, 20. dakikasından sonra oluştu. Böylece Aykut, Daum'un sadece ve sadece kanat saplantısına karşı kenarları da ikişer elemanla kapatmış oldu. O zaman da Kemal ve Erhan'ın şişirme yüzdeleri düşmeye başladı ve F.Bahçe bir anda pozisyon üretmede sıfıra vurdu. Aykut, ikinci yarıya da ilk yarının 20. dakikasından sonraki düzeni ile çıktı. Ancak, sol ön oynattığı Faruk'u hem sarı kartlı, hem de yetersiz kaldığından alıp, yerine Musa'yı koydu. Ancak şu farkla; Musa sağ arkaya geçti, Cem sol öne... Yani ikinci devreye İstanbulspor şöyle dizildi: Oğuz - Musa, Uche, Saffet, Petkov - Mehmet Yozgatlı, Saidou, Aytekin, Cem Can - Alex - Balili... Böylece sadece Petkov'a bakan soldan bindirme, Cem'le ikilendi, hem de Mehmet Yozgatlı'nın arkasından da Musa saldırabildi. Ve bu değişiklik İstanbulspor'a 10'un üzerinde net pozisyon kazandırdı. Aykut en son da Balili ve Alex'i alıp, Boliç'le genç Emre'yi oyuna sürdü. Buradan görüldüğü ve anlaşıldığı gibi -tabii ki futbolu bilen, gelişmeleri takip eden, bilim ve ilim peşinde olanlar için söylüyorum- Aykut maçı yaşadı, okudu ve meslektaşına da okuttu. Peki Daum ne yaptı? Erhan oyundan atıldıktan sonra, Kemal'i sol çizgiye, Selçuk'u da sağ çizgiye çekerek, orta alanı Aurelio'ya teslim etti. Böylece, İstanbulspor'un maçı tarihî farka götürmesi için adeta ikramda bulundu. Oysa Serhat'ı alıp, Tuncay'ı göbeğe çekse, Van Hooijdonk'u tek forvet bırakıp, İstanbulspor cezasahasının önünü tenhalaştırsa, belki de Tuncay'ın driplingleri ile ölü top kazanır, rakibe sarı kart sıkıntısı yaşatabilirdi. Ama belli ki Daum, daha önce de yazdığım gibi, yani gelmeden, yani maçlar başlamadan, bir Alman olarak dörtlü savunma zincirli oyunun çeşitlemelerini bilmiyor. Önemli not: Televizyonlar çarşamba akşamı kaleci Enke'nin gönderilişini "flaş, flaş, flaş" diye geçtiler. Aslında "skandal, skandal, skandal" diye geçmeleri gerekirdi. Şayet futbol dünyası üzerinde bugüne kadar kaleci veya herhangi bir oyuncunun transferinde böyle bir tiyatro oynandı ise ben duymadım, bilmiyorum, beni bilgilendirin lütfen. Şimdi acı biberli bir soru: "Bu akşam maçın hemen başlarında, futbol ya bu, kaleci Recep sakatlanır ve sahayı terketmek zorunda kalırsa, kaleye Bekir diye bir çocuk geçecek. Başka ne diye-yim..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.