Beşiktaş'ın VIP sancısı!

A -
A +

Beşiktaş'ın VIP sancısı! Bir çok meslektaş bu konuyu dile getirdi. Özellikle de Beşiktaş yazarları dediğimiz kesim... UEFA'nın istekleri doğrultusunda, hele hele Şampiyonlar Ligi'ne de girmişsen, medyanın çalışma şartlarını iyileştirmen, hatta lükse ulaştırman gerekiyor. VIP için de öyle... Ben bu sütunlarda çok önceleri bir konuya değinmiştim. Demiştim ki; "Sevgili başkan Bilgili, basın tribününe girerken itilip kakılıyorum. İzdiham oluyor. Çünkü o kapıdan medyanın yanı sıra localar, şunlar bunlar, girmeyen yok. Bana ve meslektaşıma bu eziyeti yapamazsın, yapmamalısın. Çünkü sen 100 yılını bitirmiş bir kulüpsün..." Baktım ipleyen yok. Yine itildik, kakıldık. Ama benden başka da yazan olmadı. Demek ki, benim meslektaşım bundan hoşlanıyor. Ama iş şimdi geldi UEFA'ya tosladı. Hadi bakalım, yabancı basını da ittirip kaktırsanıza... Yabancı VIP'i de sallayıp dursanıza... Yaaa! Hooop dedik! F. Bahçe Başkanı Yıldırım, bir gece eğlence mekânında Gökdeniz'i almak için Trabzonspor'a servet önermiş. Şayet bu şov için yapılmışsa, kime ne... Amaaa, şayet haber gerçekle iç içe ise, işte bu kötü... Zaten bugüne kadar yollarda, sokaklarda, denizlerde, Arjantinler'de, her yerde F.Bahçe'nin saçılmış 250 bin dolardan fazla parası var... Millet bonservissiz futbolcu ararken, çuvalla para dökmek de ne demek? Sonra da aynı başkan, sık sık şubatta bırakacağını tekrarlıyor. Acaba bırakacağı koltuk mu, yoksa bir aralık ifade buyurduğu gibi bomba mı? Böyle komedi görülmemiştir! F. Bahçe Kulübü'nün basın odasında her gün medya ordusu bulunur. Varsa bir imza töreni görüntülenir, yoksa başkan veya yöneticilerin yolları bir haber için gözlenir. Buraya kadar tamam... Ama öyle bir sahneye şahit oldum ki, az kalsın küçük dilimi yutuyordum. Kulübe gelen giden çok oluyor. Ama kapıdan giren herkesin, kim olursa olsun, "Neme lâzım çekelim de, içinden biri çıkarsa..." diye görüntülenmesine hayret ettim. Bir ara bizim Rafet'in çocuklarını bile çekmişler. Tabii bu komedinin senaristleri bu orduyu yönlendirenler... Sinyor Bartu'ya teşekkürler! Can Bartu, bu ülkenin en büyük birkaç futbolcusunun başında gelir. Spor yazarlığında görüş ayrılıklarımız vardır. Bu da çok doğaldır. Ama geçtiğimiz cuma bir "Serhat" yazmış... Ellerinden öperim... Can Bartu, daha doğuştan kazandığı Fenerbahçeliliği dile getirmiş yazısında. Ve de, takımını en zor günlerde bırakıp giden Serhat'ın affını yönetime yakıştıramamış. Daum'un istemiş olmasının da özür teşkil edemeyeceğini dile getirmiş. Bu konuda geçtiğimiz çarşamba ben de bu sütunlarda kısaca değinmiştim. Ama Bartu uzunca yazmış. Şu anda iş başında olanların Fenerbahçeliliğin manasından haberdar olmadıkları için bu affı çıkardıklarını belirtmiş. Altını imzalarım... Fenerbahçe'nin tarihinde öyle büyük futbolculara yol verilmiştir ki, benzeri eylemleri yüzünden, Serhat onların ayakkabılarının bağı bile olamaz... Ama ne olmuştur? F.Bahçe yine şampiyonluklar kazanmıştır. Ama Serhat affıyla bunların yeniden yakalanabileceği şüphe götürür. Sonuç; tarihini bilmeyenlerin sonu hiçbir dönemde, hiçbir toplumda parlak olmamıştır. Radyo Karadeniz! Sabahları bu istasyonu dinliyorum çok defa... Orada Murat Show diye program var. Yapanı görsem tanımam... Ama bir radyoda bu kadar sıcak bir programa az rastladım. Bu Murat belli ki has Karadenizli... Şivesi, telefon bağlantılarındaki dinleyicileri ile çok sıcak ve hoş söyleşiler yapıyor. Sakın ola ki, benim de Karadenizli olduğumu sanmayın. İnebildiğimiz kadarı ile 250 yıllıktan fazla İstanbulluyuz. Ama program çok hoş. Tavsiye ederim... Bülent Korkmaz olabilmek! Sezon bitmiş. G.Saray onca badireden sonra ligi ikinci bitirmiş. Takımın en iyisi Bülent Korkmaz... Var mı aksini iddia eden? Yok... Milli Takım Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde grup finaline kadar dayanmış. En iyi oyuncu kim? Bülent Korkmaz... Var mı aksini iddia eden? Yok.. Yaz gelmiş, tatilci futbolcular, barcılar, pavyoncular, gece kulüpçüleri yayılmış, ama Bülent Korkmaz 34 yaşında hâlâ Milli Takım'ın başında, Fransa'da... Yine mi iyi oynuyor? Hem de nasıl... Var mı aksini iddia eden? Yok... Peki, Bülent'e teşekkür edip, övgü yağdırdığımıza göre, milli görevden en kritik dönemeçte tüyen Sergen'e ne gibi iltifatta bulunacağız? Kimse bulunabildi mi? Hayır! Neden? Eeee, Beşiktaş'ı tek başına şampiyon yaptı, Milli Takım'ı da ancak o kurtarır diye yazar, söylersen, Milli Takım onsuz başarılı olduğunda ve o da görevden tüydüğünde böyle şapa oturursun... Neyse ki Tuncay çıktı da, bu tükenmiş medya tutunacak bir yer bulabildi. Bir kere daha alnından öpüyorum Bülent! Bu slogan bazılarını kırar! Fenerbahçeli Eski Sporcular Derneği, Dereağzı'nda bir anıt açtı. Çok şık bir düşünce hayata geçmiş oldu. Anıtta şu cümle yer alıyordu: "Fenerbahçe'yi, Fenerbahçe yapan eski sporcular anıtı..." Yani anıtta, F.Bahçe'yi F.Bahçe yapanlar arasında antrenman sahaları, stadlar yoktu... Doğrusu da anıtta yer aldığı gibi idi... Osman Şansal kendi silahıyla vuruldu Güreş Federasyonu Başkanı Osman Şansal, hakeme salladığı yumruk yüzünden FILA tarafından 10 bin dolar para cezasına çarptırılmış. Eh, bu ceza sayın başkana koymaz. Çünkü, o gelir gelmez güreşte tuşun parayla gerçekleşebileceğini sanmıştı da... İki müthiş 10 numara! Fransa'daki Konfederasyon Kupası'nda iki 10 numara beni etkiledi. Biri Kolombiya'nınki, diğeri Japonya'nınki... Sakın attıkları gollere dayalı bir görüş olduğunu sanmayın. İkisinin de fiyatı öyle milyon dolarlara ulaşmış olmamalı... Sağda solda, 3-5 milyon dolara fosil arayanlara duyurulur. Ama biz kazıklanmaktan hoşlanan bir toplum olduğumuz için, ucuz değil pahalı yeriz... Serhat ne yedirdi? Biz bu sütunu bir günde karalamıyoruz. Genelde cumartesiden başlıyoruz, salı öğlene doğru kesiyoruz... Yukarıda sevgili Can Bartu'nun bir yazısından söz etmiştim. Serhat'la ilgiliydi. En son olarak da, pazar akşamı Serhat, telefonla bir programa bağlandı. F.Bahçe'yi bırakma gerekçesini sadece ve sadece sakatlığını tedavi ettirmeye bağlamaya çalıştı. Böyle komik bir savunma dünya tarihinde hiçbir mahkemede ne duyulmuş, ne de yaşanmıştır. Tabii programın, Serhat'ın akradaşı olan sunucusu sadece dinledi ama, diğerleri futbol adamı olduklarından yemediler. Haa bir de Kalamış'ta yiyenler oldu. Onların yediği belki de kulübün en pahalı yemeklerinden biriydi, ne yazık ki... Gökdeniz giderse... Trabzonsporlu Gökdeniz, özellikle milli maçlardaki performansı ile bir kat daha göze girdi. Öyle olunca, da Üç Büyükler saldırıya geçti. Daha doğrusu G.Saray önce... Bunu F.Bahçe duyar da, talip olmaz mı... Ardından da o... Beşiktaş'ı pek sayamayız ama, kim bilir... Neyse... Gökdeniz'in kulübü ile sözleşmesi devam ediyor. Ama ezeli rakipler, para ve oyuncu takası tekliflerini sürdürüyor. Olur mu, olmaz mı bilemem... Ama olursa, Trabzon'da ne Özkan Sümer, ne yönetimi kalır, ne de Samet... Hürriyet'te aradım bulamadım! Ben Anadolu yakasının, Dalyan semtinde oturuyorum. Bu nedenle sakın ola ki birileri bana, oraya giden gazeteye yetişmedi falan demesin. Çünkü Nihat'ın maçının Pazar akşamı saat kaçta oynanacağı falan çoktan belliydi. Ama, her gün 300 bin kâğıt verip aldığım Hürriyet'te bu maçla ilgili tek satır haber yoktu. Böyle ciddiyetsizlik olmaz. Hele Hürriyet'te hiç olmamalı... Acaba atladım mı diye birkaç kere sayfaları gezindim, bizim doktor Mehmet Ali'ye verdim gazeteyi, o da bulamadı. Sonra Türkiye'ye baktım... Kocaman, neredeyse dokuz sütuna fotoğraflı bir haber gördüm. Öyle ya, Nihat'ın maçı çok ama çok önemliydi. O günkü spor sayfalarının hepsinde yerini Türkiye'deki gibi almalıydı. Ama varsa, yoksa, palavra haberleri... Kariyer ve karizma! Bizim spor medyasının büyük bir bölümü, aslında reyting ve tiraj şampiyonu olan kısmı, Milli Takım'ın teknik patronu için "Kariyeri yok, karizması da... Böyle bir adam Milli Takım'a hoca olamaz..." gibi bir ayaklanma segilemişlerdi. Bunların kim olduklarını burada sıralamaya artık gerek duymuyorum. Halk, onları çok iyi tanıyor ve onlara kahkahalarla gülüp duruyor. Hatta bir bölüm de, onları lânetliyor. Bu kafaların dümen suyuna katılıp, spor yazmayan ama, ekranlarda ünlenen ve gazete sütunlarında köşe sahiplenenler de kandırılmış olmanın müthiş üzüntüsü, hatta kızgınlığı içindedirler. Görüyor musunuz; bilmeden, incelemeden, öğrenmeden atıp tutmanın faturasını... Nerelere kadar, nelere kadar yakıp yıkmışlar... Şimdi bu kafalara ben de bir soru sormak istiyorum; "Şenol'un Saint-Etienne'deki ceketini beğendiniz mi?" Cavap; tıııssss! Aslında böyle soru futbolda olmaz da, onların anladıkları gibi sorayım dedim... Karizma ve kariyer arayanlar, gitsinler, salı pazarında, çok güzel karpuz ve kavun var... Tam da mevsimi... Onlar ancak bundan anlarlar... Pas pas pas! Sevgili Okan, sevgili Tuncay ve Hakan Şükür'le Nihat'ın, hatta hatta Arif'in alternatifi olmaya çalışanlar! Ne olur, hem kendi aranızda, hem de arkadan gelenlerle pas alış verişi içinde bulunun... Sistem, dar alanda oynamak ürezine kuruludur. Rakibi baskı altında tutarak oynamak sistemin gerekleri içinde bölüm bölüm karşımıza, karşınıza çıkar. Ama siz böyle durumlarda topu da, başınızı da alıp gidiyorsunuz. Yüzde yüzlük pozisyonda değilseniz, daha uygun durumdaki arkadaşınıza pas verin! Bakın Yıldıray, zorlayıp atabileceği golü Okan'a nasıl attırdı... İşte yeni takımda, yenilerde göze çarpan en büyük ve en ciddî eksiklik bu...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.